28 Aralık 2013 Cumartesi

Meleğim Olur musun- Dün Lösev de



Dün hediyelerimizi teslim etmemiz için son gündü.
Ben de paketlerimizi tamamlamış, sizin ilginizle bana verilen listeden daha daha fazlasını hazırlamıştım.
Çünkü Lösev sadece Ankara da bulunan hasta, yada tedavisi tamamlanmış ama takip de olan çocuklarımıza ve ailelerine değil, Türkiye'nin dört bir yanındaki çocuk ve ailelerine ulaşıyor.


Bu yüzden camlı bölmenin arkasında da hummalı bir faaliyet yürütülüyor,
 gelen hediyeler tasnif edip, cicili paketler hazırlıyordu.
Bizimkilerin zaten hazır olduğunu görünce çok sevindiler ve hepimizi tebrik ettiler :))
Sadece içlerine yanımda götürdüğüm sevgi dolu mesajlar yazılmış kartlar ilave edilecekti.
 " O nu da biz yapalım " dediler.




Bu masadakiler liste dışı. Onlar istedikleri gibi değerlendirsinler diye.


İçeride fotoğraf çekmek yasak ama yine beni kırmadılar.
Öyle ya ben ne bir şirketim, nede iş adamı.
Daha önce bağışlarını ticari reklam için kullananlar olduğundan bu yasak çünkü.
Hiç aklınıza gelmez değil mi? Benim gelmemişti doğrusu.


Halkla ilişkiler de ofislerini yeni yıla hazırlanmış.



Ve, Duygu Hanım.
 Güler yüzlü, samimi ve kısacık sürede bana yüz kere teşekkür eden Halkla İlişkiler Sorumlusu.
Yine böyle bir nedenle birlikte olabilmek üzere vedalaşmadan önce benimle size gülümsüyor.
Hepinize teşekkürlerini sunmamı rica ettiler.
Sevgi, selam gönderdiler. 

Bugün Ankara da güneşli, güzel bir kış günü yaşanıyor. 
Ben desizlere gönülden, aydınlık, güzel bir hafta sonu diliyorum.
Görüşmek üzere.



26 Aralık 2013 Perşembe

Meleğim Olur musun- Bizde Son Durum Budur :)



Daha önce yazdıklarıma eklenecek bir çok güzel şey, dolu dolu emek, sevgi yüklü paketler geldi.
Biz de bu arada adreslerimizi belirledik. İlgili kurumlarla görüştüm, onaylar aldım.
İçimde bir huzur, bir hafiflik. Sanki bulut oldum :)

Yarın Lösev den aldığım liste üzerine hazırladığım paketler İlk Adım Sokak-Lösev adresine götürülecek.
Hediyelerimiz şu anda hastanede yatarak tedavi gören çocuklarımız için.
Hepsi hazır, üzerlerinde yaş ve cinsiyet belirten notlarla.

( bu akşam içlerine güzel dilekler yazılmış kartlar konacak, o kadar.)


Az göründüğüne bakmayın. 
Yaşları 0-17 arası 24 çocuğumuz için bu paketler.Gece gece bu kadar çekmişim.


Söylemiştim, sonra, daha sonra gelen hediyeler olur hep :)
 Laf aramızda bunu bildiğimden tarihleri hep biraz öne çekerim :))


Bunlarda son anda gelip, hazırlıklara katılanlar.



 31/ Aralık günü Etimesgut Huzur Evi'ne 34 yaşlımız için hazırladıklarımız götürülecek. 
O gün huzur evi sakinleri için küçük bir kutlama varmış. Rica ettim, orada olma isteğimi kırmadılar.
Sadece ben mi? Elbette sizler emek, ilgi ve dualarınızla oradasınız şüphesiz.

Daha bitmedi,
Yeni yılın hemen ertesinde Keçiören Güçsüzler Yurdu na gidiyoruz.
Bizim bereketli hazırlıklarımız öyle kolay bitecek gibi değil nasılsa.
Onlara da yetecek inşAllah.

Daha, daha; 
Kırtasiye malzemeleri bu defa Serçev'e, giysilerin kalanı Kadın Sığınma Evi irtibat bürosuna bırakılacak.

İşin çoğu bitti, azı kaldı anlayacağınız. Ha gayret!
Şimdi kimlerin gönderdikleri ile bunca işe kalkışılmış bakalım mı?

İlk paket Cebimdeki Renkler-Ülker den gelmişti. 
Değmesin Yağlıboya bloğunun sahibesi bize güzel bir logo yaptı.
Ruhinaz Parlak, Tuna Öterkuş, Sema Argun,Melahat Gözüyaşlı, Handan Can, Aysel Pehlivan, Huriye Akyıldız, Türkan Durmaz, Esen Can, İlknur Böke, Canan Baycan, Nurhan Meral, Necla Uasta, Gonca Çetinkaya, Nurhan Düzgün, Merih Baytok, Serpil Aydınay, Burcu Aktaş,S.Yonca Ahıskalı, E. Burcu Özkan,Esin Erdoğan, Nejla Pakyürek, Dilek Çıkıkcı, Meliha Gözütok, Seval Karaşahin, Fatma Kıpkereci, Nilhan Aydın, Elif Tokgözoğlu, Nazan Sert, Dilek Uygun, Neslihan Altunel, Zeynep Özmen Ünlü, Şulehan Karadeniz... Ve bu güzel dostlarımın ailelerinden, iş arkadaşlarından, komşularından nice melek bu etkinliğe katkıda bulunup emek verdiler.

Unutup yazamadıklarım varsa, lütfen kusura bakmasınlar.
Hem dualar isim, adres olmadan yerini bulurlar nasılsa değil mi?

Sevgi ve sonsuz teşekkürlerimle.




19 Aralık 2013 Perşembe

Müze Geziyoruz - PTT Pul Müzesi


1970 ler de çocuk olanlar bilirler. O dönem her üç çocuktan ikisinde bir pul merakıdır, sorma.
Bizim evin çocukları da dahil. 
Her gün türlü haşarılıklarla sadece annemi değil, sokağımızı bezdiren abimlerdeki bu hevesi bugün bile çözemem. Öyle böyle değil. Harçlıklar biriktiriliyor, Yıldırım Kırtasiyeye hangi pullar gelmiş gün gün biliniyor,
sokak aralarında pul takasları yapılıyor ve çocukları Almanya da çalışan Hafize teyze ye daha sık mektup gelsin diye dualar ediliyordu.
Neyse efendim, ben asla bu hengamenin içinde olmadım. Olsam da pullarım cebren ve hile ile elimden alınır diye düşündüm herhalde. Öylece seyredip bekledim.
Sabrımın sonunda, hevesi geçen abilerim, kuzenim ve bazı arkadaşlarım bir bir  pullarını bana devrettiler. Oldu mu sana dolu dolu 3 defterlik pul koleksiyonum.
Pul bulmanın epey zor olduğu o dönemde böylesi ganimet hazine resmen! 

Yıllar içinde pullarla çok ilgilenmesem de elime geçenleri sakladım, defterlerime ekledim.
Elbette bu koleksiyonerlik değil, sadece toplamacılık oldu. Ama iyi oldu :) 
İçinde pul yerine adeta minik hikaye kitapları saklayan defterlerim bugün hala kütüphanem deler.
Belki ilerde torunlarımdan birine özel bir hediye olurlar, kim bilir.

Böyle bir girişten sonra hadi gelin size Ankara Pul Müzesini gezdireyim.



Girişte bir Posta arabası;
 Kenarındaki ay-yıldız olmasa bu tahta arabayı kovboy filmlerindeki yada Red Kit deki her daim tozu dumana katarak kaçan posta arabası zannederdim.


Ben bayılıyorum bu eski posta kutularına. Bulsam da, alsam eskici de falan.



 Anlamadığım bir sebepten fotoğraf çekiminin yasak olduğunu söyledi görevli.
Aslında mizaç olarak kurallara uyan biriyimdir ama dedim ya sebebi anlamsız geldi.
Tarihi değer taşıyan pulların fotoğrafını çekmedim. Hani flaş ışığından etkilenirler falan... Ama posta kutularının fotoğrafını çekmenin ne sakıncası olabilir, anlamadım, bu yüzden de kuralı salladım.

İşte saklı gizli, uzaktan uzağa da bu kadar oldu.




Bu yazıyı çok beğendim.
Baksanıza posta pulu dile gelmiş anlatıyor ahvalini.


  Mors makinası.
 Sahi, orta okulda falandık galiba. Dersin birinde Mors Alfabesini işlemiştik. 
Böyle sayfa dolusu bir çizgi, bir nokta, bir çizgi ..falan diye yazmıştık, anlamları ile birlikte.
 Çok da hoşumuza gitmişti :)
Sanırsın hepimiz gizli görevler için yetiştiriliyoruz!


Alt katta çocuklar için çok şeker bir bölüm var.
Öyle ki, içeri girince Yedi Cüceler nereye saklandı ? Diye sorasım geldi.
Küçücük masaların üzerinde bilgilendirme, özendirme amaçlı broşürler, boyama kitapları vardı.
Hemen kaptım iki set. Biri bana, biri  Efe ye.








 Bina çok şık, çok ferah. Geniş salonlar, aydınlık koridorlar.
O koridorlarda böyle ayaklı afişler, panolar var. 


                                                                     Pul eskizleri.
Pulun üzerindeki bina Eminönü Postanesi. Ne çok severdim bu binayı.
Hala postane mi acaba? 


 Pul Verme Makinası. Bilen varsa beri gelsin! 
Ben bilmiyordum valla.




 Bakın bunu biliyorum. 
Posta treni. E, hayatının yarısından çoğunu orta yerinden demir yolu geçen bir şehirde yaşamışsan görmüşlüğün oluyor :) Yok yok, üsttekini değil canım...O kadar da değil Alp!
( Siz okurken Darwin dersine kendisi mi giriyordu? diye soran oğluma )




Posta Tatarı


 İlginç adresli zarflar köşesi.
Saygı, hürmet hat safhada.




Manyetolu  duvar telefonları.


 Bak Postacı Geliyor, Selam Veriyor diye başlayan şarkıyı hatırlıyor musunuz?
Şarkı da, postacılar da sizin için eskide mi kalmıştır bilemem.
Benim için son günlerde bu şarkı Top 10 da, liste başı.
Kıyafetleri değişip neredeyse pilota benzeseler de bizim postacılar şu sıralar hemen her gün kapıdalar :)
Yeni bir etkinliğe kadar bana değil de, girişteki posta kutusuna selam verip giderler artık .



Yukarıda postane çalışan ilk kadınlarımız müdür beyle birlikte.
Altta o postanenin duvar levhası.


 Osmanlıca öğrencisiyim ya :)


 İki ay kadar önce açılan müzenin bir de satış bölümü var.
 Pul defterleri, kartpostallar, cam objeler satışta ama ben ne arasam, neyi sorsam, yok. 
Zavallı adam, sonunda burası henüz çok yeni deyip savdı beni başından, ne yapsın.


Arka tarafta küçük, şirin bir kafe-lokantası var. 
Fiyatlar da çok uygun. Personele, memura ve 3.şahıslara ayrı fiyat tarifesi uygulanıyor.
Çalışanları, temiz, şık, kibar...
Lakin içeride öyle bir yemek kokusu var ki günün menüsünü sormaya gerek bırakmıyor.
Bunu da görevlilere söyleyip kaçtım artık. 
Dışarıda böyle güneşli bir kış günü, Tarih 18/12/2013. Kayda geçsin :)


 Tarihi bina Ulus Postanesinin hemen aşağısında, aynı cadde üzerinde. Ankaralı olanlar mutlaka biliyordur ama ben yine de yazayım dedim.Gelip geçerken çalışmaları görüyordum zaten. 
Arkadaşımla buluşmaya erken gitmek, gezmeme de sebep oldu. 
Hani demem o ki, ben çok gezmiyor, fırsatları değerlendiriyorum sadece.
Durduk yerde boşuna günahımı almayın canım, aman diyeyim !


Giderayak bir de soru size;
En  son hangi müzeyi gezdiniz bakayım? Ya da son bir yılda?
Yazın, yazın. Merak ettim şimdi.