25 Ocak 2017 Çarşamba

İstanbul ve Kar ve Ben



Ha bugün, ha yarın derken 11 ay olmuş memlekete gitmeyeli.
On bir ayın sultanı gibi karşılanmak şöyle dursun, herkes " kar, kış seninle geldi" demez mi?
Ama ne geliş!
Evimiz bahçe katı, manzara güzel, gelen, giden de eksik olmayınca ilk bir kaç gün eğlenceliydi.
Yeğenlerle hamur işi partileri yaptım. Kestane de pişirdik. 
Bir bebek geleceği müjdesi ile sevinip, neşeli sofralar paylaştık.

Her zaman yanımda götürüp el sürmeden geri getirdiğim el işlerimin ipleri de bitince... 
Eee... Ne yapacağız şimdi? Oldum :)


Karda yürümek, bileğimi kırdığımdan beri korkulu rüyam olduğu için,
 beyaz örtünün kalkmasını beklemekten başka çare yok!


Site, kar altında adeta  Hogwarts'a dönüşünce, bak o camdan, bak öbür camdan.


Evin içinde bir oyun arkadaşım da var ama... Laf aramızda kendisi biraz tembel çıktı.





Karlar nihayet eriyip, fırsatını bulunca durur muyum, doğru Kadıköy.
Bana yine rahat yok, bir rüzgar bir fırtına, başımdaki kapüşon uçuyor.
Sonra, neye niyet, neye kısmet?
Barış Manço Evi diye yola çıkan ben, kendimi önce Balık Pazarın da sonra ipçi de buldum.


 Bu arada ben Ankara da yokken 20 tekerlekli sandalye bağışımız Sıhhıye deki 
SSK binasının konser salonunda güzel bir konser, eğlenceli bir gecenin ardından
 Türkiye Engelliler Derneği aracılığı ile sahiplerine verildi.
Bana da alttaki fotoğrafı gönderip, kim süsleyecek şimdi bunları? Diye not yazmışlar.
Eeee.... The Show Must Go On
Sadece Queen'in bir şarkısının adı değil ama değil mi?


Bir haftalığına geldiğim şehir, bana dönüş iznini on beş gün sonra verdi.
İstanbul'a gelip Eminönü'ne gitmeden, Kürkçü Han'a uğramadan, Mehmet Efendi den mis kokulu kahvemi almadan dönemem ya!


 İzmit'e geçmeden bir gün önce haydi yine Kadıköy.
İskele binasının içindeki bekleme kapısında eski heyecanlar.







Vapurun dışında durmak hayal. Ben de bir o yan, bir bu yandayım. 
Nasıl ve niye bu kadar özlenir ki bu şehir?





 Mahmutpaşa yokuşundaki hanlardan birinde gördüğüm bu Alaaddin'in Lambası
 gerçekten sihirli olsaydı, içindeki Cin'e sorardım belki


Karayip Korsanları ne bilsin ki?




Eminönü soğuk ve yağmurlu hava da bile aynı. Cıvıltılı, renkli...
Burada çocuk olmamak mümkün değil bana. Simit, lokma, kestane...Allah ne verdi ise artık.



Yeni Cami restore ediliyor. Göremedim bu defa nurlu yüzünü.
Karşıda Galata Kulesi, küsmüş gibi.
Onun ne umurunda? Demeyin. Benim çok umurumda çünkü :(

Bir daha ki sefere artık!




16 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Ne güzel! Ben de gezemediğimden yakınıyordum :)

      Sil
  2. Ona da birlikte gideriz bir dahaki sefere :)

    YanıtlaSil
  3. Siz de bir aile gezisi yaptınız demek Tülin Hanım:) Keyifli de geçmiş belli ki. Sevgiler benden size...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlham kaynaklarımdam birisiniz :) Benden de sevgiler.

      Sil
  4. İstanbul seninle güzel , yoksa kar kış , kıyamet ...
    Bak bu yıl ben bile sevmedim kışı , hastalıktan bir kaldırayım kafamı yazacağım sebebini .
    Öpüyorum 💖

    YanıtlaSil
  5. İstanbul' un nadir şahit olduğu günlere ne güzel denk gelmişsiniz ♥♥
    Fotograflar şahane ayrıca...

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, gunlerce bir yilbasi kartpostalinin icinde yasiyor gibiydik canim.
      Sevgiler.

      Sil
  6. Aaa keşke haberimiz olsaydı, küçük bir kahve buluşması ayarlardık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dışarı çıkamadık ki Esra'cığım :(
      Bir dahaki sefere inşallah .

      Sil
  7. İstanbul çok yakışır arkadaşıma sefan olsun.
    harika fotoğraflar,
    ellerinie sağlık canısı.

    YanıtlaSil