24 Mart 2020 Salı

Her Ev Bir Ömür - Serpil Abla


Corona günlerinin ülkemizdeki ayak sesleri henüz duyulmaya başladığında ben İstanbul'daydım.

Evet evet, dikkat ettim yine de.



Serpil Abla ile buluşup çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı ziyaret edecektik.


İlk kez görünce uzaylı gören masum köylü ruhu ile bu fotoğrafı çekmiştim.


( sosyal mesafeyi ihlal ettiğimiz tek an )

Şule (blogger fiamma'nın güncesi. Efsane kocakarı iğnedanlıklarının  ve daha bir çok güzel işin yapımcısı, aynı zamanda esprili anlatım dili ile kalbimin fatihi ) ye ziyarete gittik Serpil Abla ile.

Kısa zaman diliminde ne anlatacaklarımız, ne de özlemimiz bitti.
Dönüş yolunda Serpil abla'nın kuş yuvası evinde birlikte kahve içtik.


*--------*--------*--------*


Serpil abla, deniz kokulu, yakışıklı, bir uzun yol kaptanının kızı olarak,
 Beşiktaş'ta Kız Kulesine göz kırpan bir yokuşun başındaki bu konakta doğup büyümüş. Gün gelmiş evlenmiş, bir kız çocuğu annesi olmuş. 
Sonra uzun yıllar emek verdiği bankacılık sektöründen emekliye ayrılmış.

Şimdilerde evinin koridorunda kendi ellerinden çıkan bu tablodaki cumbalı, cihannümalı  konağın yerine yapılan bir apartmanda yaşıyor.




Biz 10 yıl kadar önce blog vasıtası ile tanışmıştık. Benim düzenlediğim yardım şenliklerine uzaktan, yakından dahil olup varlığı ile bunca zamandır beni hep çok sevindirdi. Bugün de arkadaşları ile hala minicik bebek hırkaları, yelekleri örüp yollarlar bana. Sen bir yer bulursun. Diye :)

Sadece bu değil ki, boyar, çizer, işler, diker, benim en sevdiğim minyatürler onun pamuk ellerinden çıkar. Sonra tüm bunların gelirini başkaları için harcar. 
Daha ne güzel gönül işleri yapar da anlatamam, korkarım ;) Çünkü o her güzel şeyi, sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi yapar.

Bir de her yıl 10 Kasım da, Anıtkabir'e Ata'mıza gelir mutlaka. 
Mümkünse Şule ile. Yani yılda bir görüşmemiz sağ olduğumuz, sıhhatimiz el verdiği sürece garanti inşallah.

Bir kahve içimi gittiğim evde zaman nasıl geçti anlamadım. 
İzin alıp bir kaç fotoğraf çektim. Ortak arkadaşlarımızla paylaşıp, onları da bu ziyarete bir şekilde dahil etmek için.  Yine de üzeri aile resimleri ile dolu duvar tipi piyanosunu, çiçeklerini, her yerde duvarları süsleyen biblo raflarını... daha bir dolu şeyin fotoğrafını çekmedim.

Sohbet öyle güzel, vakit o denli dardı ki. Yine de binlerce anının elle tutulur, gözle görünür hale getirdiği o güzel evde gün bitiverdi.

Geçen gün aklıma blogda daha önce açtığım başlık için  ( her ev bir ömür )
ne güzel bir paylaşım olur diye düşündüm . İzin de alınca kendisinden, siz de benim gözümden bu eve misafir olun istedim.



Çaydanlık severim ama çinko olanların yeri başka sanki.
Daha bir çocukluk, mahalle, komşu oturmaları falan gibi :)



Benim tavuk seven çok arkadaşım var biliyor musunuz?



Mutfak bir kadının kalesi değil mi?
Peki sizin kaleniz de bu kadar şirin mi?



Biraz da minyatürlerine bakalım mı?








Daha neler neler...  Hepsi bu özel kadının el emeği.



Evler, evler, evler.... bu ev de her yerdeler.
( şiir gibi oldu :)   )



Üstteki karede fiamma'nın kocakarılarından varmış bakın.
Ben de şimdi gördüm.



"Batarken güneş ardında tepelerin,
Geldi veda vakti teletabilerin"

Aranızda bunu hatırlayan vardır. Çocuklarla izlediğimden hala aklımda benim de.
Biraz da evdeki adlarımdan biri "pembe teletabi" olduğundan galiba, bunca zaman geçmiş unutmamışım.


Sahile yürüyerek indim ve vapurla Kadıköy'e geçtim sonra.
Açık havada ve tenha bir vapurla.



Bu fotoğraf geçen yıl Ekim ayında, Serpil Abla'yı Abbas Ağa Parkı içindeki muhtarlıkta ziyaret ettiğimde çekilmişti. Hep böyle gül güzel kadın. 
Ben seni çok seviyorum.


ınstagram da: serpilaksungur

blog; aksungur46.blogspot.com.tr


Son bir şey daha :)




Corona günlerinde Serpil abla'nın ellerinden bu şirin şey daha bir anlamlı değil mi? Paylaşmadan edemedim doğrusu.

 Sağlıklı günlerde yeniden buluşmak dileğimle.




22 Mart 2020 Pazar

Yeni Bir Ülke Bulamazsın Diyor Kavafis



21 Mart Dünya Şiir Günü'nde
hemen hepimizin bildiği, en azından adını bildiği bu şiir belki sizlere de ardımızda bıraktığınız şehirleri hatırlatır.

Anılarınızı anavatanı, çocukluğunuzun belki gençliğinizin şehirleri nereler? Özlüyor musunuz benim gib sizde taşını toprağını?  Denizinin, ağaçlarının, kırlarının kokusunu duyuyor musunuz kalbiniz acırken? Sevdikleriniz hala oralarda bir yerde yaşıyor sanıyor musunuz küçücük bir çocuk saflığı ile?

Eğer öyle ise bir şiir basın kanayan yaranıza,. Geçirmez ama acınızı hafifletir. Tecrübe ile sabittir :)






ŞEHİR 

  
"Bir başka ülkeye,
bir başka denize giderim," dedin, 
"bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet. 
Her çabam kaderin
olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya; 
- bir ceset gibi - gömülü kalbim. 
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede? 
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, 
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün, 
boşuna bunca yılı tükettiğim bu ülkede." 


Yeni bir ülke bulamazsın,
başka bir deniz bulamazsın. 
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın; 
aynı evlerde kır düşecek saçlarına. 
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka  bir şey umma -
Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok. 
Ömrünü nasıl tükettiysen burada,
bu köşecikte, 
öyle tükettin demektir
bütün yeryüzünde de. 


Konstantinos Kavafis



18 Mart 2020 Çarşamba

Corona Günlerinde Evinde Kal Türkiye


İyi hoş da, bir gün değil iki gün değil. 
Aslında kaç gün bunu kimseler bilmiyor. Ne yapıp, ne edicez bu arada?

Eğer hobileriniz varsa ve az biraz da olsa malzemeleriniz elinizin altındaysa benim gibi haftalarca çıkmasanız gam yemezsiniz zannımca.

Neler yaparım derseniz nacizane fikirlerimi sunayım.

Mesela,

Örün;


İsterseniz benimkiler gibi demliklerinizi sıcak tutacak elbiseler (!)


ağrıyan dizlere şifa battaniyeler,


küçük hanımlara elbiseler,



hediye paketlerinize ilave edip dostlarınızı sevindirecek bu şirin  bardak altlıklarından örebilirsiniz.





----------o----------


Dikin;



Gamlı Baykuş'u sevdiyseniz ve dikerseniz, kalan keçe parçalarından kitap anahtarlığını yapmayı unutmayın!







Makyaj çantalarını evinizdeki eski fermuarlara göre kesip biçin.
Hele metal dişli olanlardan kalmışsa bir yerlerde harika :)


Eski düğmeler, yoyolar, küçücük kurdele parçaları hepsi hepsi yerini buluyor ve siz nasıl mutlu oluyorsunuz.




İşleyin;




ister bir havlu kenarını,




isterseniz Heidi'nin Alpler'deki kulübesini,






 hatta isterseniz zamanı :)

----------------o----------------

Boyayın;


İsterseniz bir dernek hayrına tepsi,


isterseniz kayınvalidenizden kalan ceviz  zigonları     := )

-----------o------------

Elbette okuyun;


Deniz kenarında olması kişisel tercihim olsa da, 
her yerde, her durumda okuyun. Derde deva bir şey bu. 
Başka hayatlara, başka zamanlara yolculuk gibi. An dan kaçıp, fena olan ne varsa unutmak gibi....


----------o---------


Ha birde, evinizde hala kullanmayıp sakladığınız ne varsa çıkarın.
Serin, dizin, tadın.... Sizden değerlisi yok ki şu dünyada.
Geleceğe dair umudum olmadığından değil.Ben zaten her şeyi kendim ve ailem, sevdiklerim kullansın diye edinen biriyim.
Ve inadına ümitliyim güzel günlerin geleceğinden.
Yeter ki, önce tedbiri sonra tevekkülü bilelim, uygulayalım.

Sağlıklı günler dileklerimle.




16 Mart 2020 Pazartesi

Kahve Zamanı - Tallinn




Tallinn de yağmurlu bir günü ısıtan kahve.

Hikayesi  BURADA

------------o---------

Bugün çok değerli bir arkadaşımın evindeydim.
Mutfağında Avusturya'lı kahve üreticisi Julius Mainl logosunu görünce aklıma geldi.
Tallinn'i ve kahveyi konuştuk.
Belki sadece bu sebepten belki de keyifsiz zamanlara keyifli zamanların anıları ile birazcık  tat katabilmek için bu başlığa sığındım.

Bir de şiir eklesem....



UZAKLAR


Ah! Yollara çıkmak lazım şimdi…
geride tükenmez krizler, nafile rutinler, virane ilişkiler bırakarak
yelkenleri şişirmek lazım…
Doldurup bavula ertelenmiş coşkuları, rüzgarları sırtlamak,
martıların peşine düşüp
asfalt bilmez topraklara koşmak lazım.
Unutulmuş paslı bir hançer gibi
çekilmek kınından ve yollara sürtündükçe
yeniden bilenip ışımak lazım…
Ah! gökten yıldızlar yağıyordur oralarda, dallar hazdan kırılıyordur.
Şimdi uzaklarda olmak lazım.

Can Dündar




8 Mart 2020 Pazar

Aişe/Esma/Nur








Yıl 1920 lerin başı. 
Anneannem severek evlendiği ilk eşi, askerde ince hastalığa tutulunca, annesi tarafında koca evinden gidilip alınır. Gözü yaşlı gelin Esma, endamı küçük, otoritesi büyük annesine sesini çıkaramaz elbette.
Aişe Hanım kapıya dayanmıştır bir kere ''Benim fazlalık malım yok'' Diye.Oysa 6 kızı,2 oğlu daha vardır geride ya, olsun! O kararını vermiştir bir kere.
Bugün bile, çoğu yerde kızların baba evinden -gelinlikle gittiğin evden ancak kefenle çıkarsın. denilerek uğurlanan memleketimde, neredeyse 100 yıl önce hastalık bulaşır korkusuyla kızını baba evine döndüren bir anne düşünebiliyor musunuz?
Zaten Giritli Rıfkı ile evliliğinden bellidir Bulgar göçmeni Aişe Hanım'ın ne sıra dışı bir kişilik olduğu ya...Onu da bir ara anlatırım artık.

Neyse efendim,askerden tebdil-i hava iznine gelen damat bir bayram günü faytonla kapıya dayanır. Bütün istediği bir kez konuşabilmektir karısıyla. Şöyle bir dolaşıp geleceklerdir ama ne mümkün? Ninem Nuh der peygamber demez, göndermez kızını.
Çok sürmez hasret ölür zavallı delikanlı Esma'sına. Bir kaç yıl kimselere varmak istemez dul Esma. Unutamaz bir türlü ilk göz ağrısını.

Sonra dedem Osman Bey talibi olur. İlk eşi dış gebelikten ölmüş, İstanbul efendisi bir adam. Evlenirler. Fatih de bahçesi sarnıçlı üç katlı ahşap evin titiz, becerikli gelinidir artık Esma. Ama kader işte, bu defa da çocuğu olmaz Esma'nın. Otuzunu geçmiş,arkadaşlarının çocukları kocaman olmuştur. Onunsa Dul Esma dan,kısır Esma ya değişmiştir güzel adı.

Üzülme der Aişe Hanım   -Allah bilir vakti zamanını. Zamanı gelir hakikaten de, annem doğar.
Aişe Hanım koyar adını. ''Nur gibi bu'' de, Nur olur.


                                            -----------------------o--------------------


  Esma'nın beni de içine alan uzun bir hikayesi var aslında. Kocası, hastalıklar ve çocukları ile sınandığı 78 yıllık
uzun   bir hikaye bu.  Yunan işgalini yaşamış, zulme şahit olmuş. Belki bu yüzden Ata'sına ömrü boyunca büyük minnet duymuş bir kadın.  Gün gelmiş çalışmış emekçi olmuş.  Gün gelmiş üniversitede okuyan torununu anarşit (!) olmasın diye kapılarda beklemiş. Bu dünyaya gelmem için çabası olan sebeb-i mevcudiyetim. Bir kapının önünde korktuğumda, çekindiğimde sırtımdan iten elin sahibi. 


Bu anlamlı günde ailemin kadınlarını anlattığım yazılarımdan küçük bir bölüm paylaşmak istedim sizlerle.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun