23 Haziran 2015 Salı

Hayat Geçip Giderken - Mezuniyet


 Bu yıl da Küçüğüm mezun oldu üniversiteden.
Alıştım ben her haziran bir törene katılmaya ya, hayır çocuk da bitti.
Hepsi hepsi 2 erkek çocuk.
Yok valla... Hanginizinki mezunsa seneye yanınızdayım. Bilesiniz!
Yukarıda
" Aslında bu benim hakkım" pozundayım :)


 Bir coşku, bir eğlence...   Ne güzel şey "genç olmak" !




Benim çekirdek ailem. İyi ki varsınız. İyi ki sizin annenizim.
Bir de "geçen yıl bugünlerde"noltaljisi yapalım hadi.







Bugünlük bu kadar dostlar.
Sonrasında da hep güzel günlerin paylaşımında bulunalım inşALLAH.
Sevgimle.


14 Haziran 2015 Pazar

Yıldızlar Kayarken- Zeki Alasya


Mayıs ayının başında kaybettik onu.
Bu yüzden gecikmiş bir yazı bu.

****
 Gülüşü ile her zaman gülemesem de, ağlayışı ile kolayca ağlayıverdiğim bir sanatçıydı Zeki Alasya.
Belki bilmezsiniz.
Kendisi değerli sanatçılığının yanında aynı zamanda bir koleksiyonerdi.

Tesadüf eseri başladığı Buda Heykelleri Koleksiyonu onun farklı, sevimli, çocuk kişiliğinin bir aynası sanki.


Bir söyleşisinde bakın koleksiyonu hakkında neler anlatıyor;

 Her şey 25 yıl önce başladı. O zaman evliydim. 
Evimizde, nereden geldiği belli olmayan bir Buda heykeli vardı. Benim için hiç önemi, değeri yoktu. Sadece çok sevimli bulduğum, kendime benzettiğim bir figürdü.
Benziyor ama...
Evet, benziyor. Özellikle kulak memeleri. Buda’nın kulak memeleri neredeyse omuzuna kadardır. Benimkiler de bayağı uzun. Gülümsemesini, tipini, şeklini ve heyecanını çok severdim. Şımarık bir figürdür. Benimle benzeşen özellikleri var yani. Dingin, sakin, rahat, kendiyle ve hayatla barışık bir tip Buda.

Koleksiyondaki bütün Budalar da gülüyor zaten...

Koleksiyonum, "Happy Buda" dediğimiz gülen Buda’lardan oluşuyor.

Anladım, yani gerçek Buda değil...

Evet. Asıl Buda, hiç koleksiyonunu yapmaya heveslenmeyeceğim, çok sevimli olmayan, zayıf, suratsız bir figür.

Happy Buda"ya turistik bir obje diyebilir miyiz?

Evet. Budistler, Happy Buda’yı bozulmuş Buda olarak kabullenmişler ve onu karikatürize etmişler. Bunu tümüyle reddetmiyorlar, nefret de etmiyorlar. Sadece gülüp geçiyorlar. Turistik bir şey olduğu için de giderek bunu sevimli kılmışlar.

" Birkaç kez Roma’da başıma geldi. Hiç olmadık dükkanlarda, olmadık şekilde Buda’lara rastladım ve onlar mağaza sahipleri tarafından bana hediye edildi. 
Türkiye’de de başıma çok geldi. Ben sahilde yürümeyi çok severim. Bir gün yine sahilde yürürken, bir evin penceresinden bir piyano gördüm. Üzerinde de Buda zannettiğim bir biblo duruyor. Merak ettim. Gittim evin kapısını çaldım. Kapıyı açan hanımefendiye piyanonun üzerinde duranın Buda olup olmadığını sordum. Buda olduğunu öğrenince onu satın almak istedim. Fakat hanımefendi para istemeden bana hediye etmeye kalktı. Evinin duvarlarında da bir sürü masklar vardı. Hemen dışarı çıkıp, fiyakalı bir mask satın alıp tekrar o eve geldim ve maskı hanımefendiye hediye edip, Buda’yı aldıp heyecanla koleksiyonuma koydum. Bu normal bir şey mi? Değil... Ama böyle işte koleksiyoner olmak. Benimki tam bir hastalık."

***************

İşte böyle.

Sanatı, sanatçıyı, koleksiyonerleri kalbimde ayrı bir yere koyan biri olarak
Umarım emeği kaybolmaz ve bir yerde değerlendirilir.
Küçük sanatçı müzeleri olsa diyor gönlüm.
Hoş, neler neler demiyor ki...




Her şey küçük bir kare ile başladı !

Sizin de anlamsız bir can sıkıntısı ile başlanmış bir parça oldu mu elinizde?

Sonra o parça bir iken iki olup, üçlenip, hadi bu da dördüncü olsun, aaa... bu renkle de ne güzel olur...
dediğiniz işleriniz oldu mu hiç?
Benim oldu, Hem de bir kaç kez.
Olduysa bilirsiniz zaten. İşin en sıkıcı tarafı, Sonra da ben bundan ne yaparım durumudur.
Çanta, kırlent serisi, sıcacık bir kış seccadesi... Yok ya, en iyisi yine battaniye...



Kenar da örmek lazım şimdi...









Sahi, ne sormuştum ben size?
"Sizin de anlamsız bir can sıkıntısı ile başlanmış bir parça oldu mu elinizde?"

Olmuştur, olmuştur.


"Oldu" deyin de bari, ben de kendimi normal biri sanıp sevineyim  ;)

Gönlünüzce bir tatil günü dileğimle !

                                                                **************
*Unutmadan!


Yakın tarih meraklılarına.
Ben bir solukta okudum, tavsiye edilebilir kitaplarım arasında yerini aldı.



 Arkadaşlar, sevilen mekanlar, küçük kaçışlar içinde yerini almaya devam ediyor.


Yüksük Bloğum beni yeni dostlukların sahibi yapmaya devam ediyor.

 Sevim Hanım taaa... Cebelitarık dan gelip Ankara da beni bulanlardan. Birlikte de fotoğrafımız vardı ama bulamadım :(
Bir sonrakine artık..  Söz verdi, yine gelecek :)

Siz de gelin efendim, beklerim :)






8 Haziran 2015 Pazartesi

İstanbul Kadın Müzesi

Tesadüfen buldum, okudum.
Sizin de haberiniz olsun istedim :)



Celile Hanım
* Nazım Hikmet'in annesi, ressam.


Adile Sultan
* Osmanlı hanedanının Divan tertip etmiş tek kadın şairi.



Türkiye'nin ilk, dünyanın üçüncü kent kadın müzesi olan İstanbul Kadın Müzesi, 25 Eylül 2012 tarihinde sanal ortamda açıldı. Müze, kentin kültür ve sanat yaşamını zenginleştirmiş yolaçıcı kadınlarla buluşturuyor ve kültürler arası iletişim sağlıyor.
Minimum 3000m2'lik fiziki mekânını arama sürecinde olan İstanbul Kadın Müzesi'nin sanal sergisi 7/24 açıktır. Türkiye'den ve dünyanın herhangi bir yerinden ziyaretçiler, istedikleri anda, oldukları yerden, tek başlarına veya arkadaşlarıyla ve hizmet verilen dört dilden dilediğini seçerek İstanbul Kadın Müzesi'ni ziyaret edebiliyorlar.
Müzenin sürekli sanal sergisi, oturma odasında, balkonda, kahvede, sınıfta, kütüphanede, havaalanında kısacası internet erişimi olan her yerde gezilebiliyor, biyografilerin ait oldukları kategorilere göre müzik dinlenebiliyor, sanatçıların eserleri incelenebiliyor, belgeseller veya sinema filmleri izlenebiliyor, biyografiler hakkında çıkmış basın haberlerine veya bilimsel makalelere ve akademik araştırmalara ulaşılabiliyor.
İstanbul Kadın Müzesi her an ziyaretçileriyle birlikte!


*****************
Bana göre;
Eksik yok mu? Elbette var, hem de yüzlerce ama beni benim eksikliklerim ilgilendiriyor daha çok.
Okudukça yine yine "ne kadar az şey biliyorum" dedim.


Güzel bir hafta dileğimle.