"Şişli de bir apartıman,
Yoksa eğer halin yaman
Nikel kübik mobilyalar
Duvarda yağlı boyalar.
İki tane otomobil
Biri açık biri değil...."
Lüküs hayat, lüküs hayat, bak keyfine yan gel de yat.
Cemal Reşit Rey'in bu bestesini ben yaştakiler bilir değil mi?
Söylemesi de, akılda kalıcılığı da kolaydır. Hatta neredeyse bir çocuk tekerlemesi gibidir.
Ben şimdi bu satırları yazarken bile şarkı içimde çalıyor.
Gözümün önüne rahmetli Suna Pekuysal, Allah uzun ömür versin sevgili Zihni Göktay geliveriyor.
Serçev Yönetim Kurulu Başkanımız Süheyla Gürkan Ankara Devlet Tiyatrosunun değerli oyuncularındandır. Sahnede devleşen bu incecik kadın, her gün müthiş bir enerji ile oradan oraya koşar durur. Bununla yetinmez, akşamları Ankara Devlet Tiyatrosunun sahnesinde bambaşka biri olarak karşınıza çıkar. Laf aramızda çoğu zaman içten içe kendisinin Süperman ile aynı gezegenden geldiğini düşünürüm :)
Biliyor musunuz DT yılda bir gün bir oyununu sadece Serçev çocukları, aileleri ve sevdalıları için sahneler. Ben de mümkün olduğunca kaçırmam bu güzel geceleri. Kocaman bir aile olup tiyatroya gidiyoruz, kaçırır mıyım hiç? Üstelik sezon boyunca kapalı gişe oynayan, bilet bulmak için sihirli değnek gerektiren bu efsane müzikal hiç kaçmaz!
Lüküs Hayat öyle bir müzikal oyn ki, salonda son gong da vurulduktan sonra, oyuncuları, korosu, orkestrası ve teknik ekibi ile küçük bir ordu üç saate yakın bir süre aklınızı ve kalbinizi fethetmek üzere hucuma geçiyor. Öyle ki perde arasında yerinden kalkmaya korkuyor insan. Döndüğümde ya oyun devam etmezse korkusu sarıyor içinizi. Ya da bana öyle geliyor. Yani ben mıh gibi çakıldım koltuğa. Ta ki oyun bitip, tüm o dev oyuncular selama çıkına kadar. Sonra kalktım ayağa, avuçlarım kızarıncaya, kollarım ağrıyıncaya kadar alkışladım. Bravo! Bravo! diye sesimin en üst perdesinden haykırarak hem de.
Lüküs Hayat da Cumhuriyetin ilanıyla medeni ilerlemeler kaydedilirken, diğer taraftan alafranga yaşayış tarzını taklit eden bir sınıfın toplumda yer aldığı anlatılır.
Bir yanda gösteriş, şaşaa, para ve sefa gözler önüne serilirken, diğer yandan abartı, özenti, müsriflik de mizahi bir dille hicvedilir.
Kültür Bakanımız da bizimle oyunu seyredip sonunda sahnede tiyatroya, tiyatroculara, verilen emeğe ve Serçev'e övgü dolu sözler sarf etti. Son derece samimi ve içten olduğuna eminim, çünkü oyun süresince yüzünün nasıl güldüğüne hepimiz şahit olduk :)
Bu nasıl güzel bir andır değil mi? Sadece şu selamı vermek için bile oyuncu olmaya değer bence.
Onca meşakkatli çalışma, heyecan, korku...
Oyuncuların size saygısı, sizin onlara sevginiz, takdiriniz. Ben böyle zamanlarda sahnedekilerden biri olmayı isterim hep. Yoldan geçen kadın, bayrak tutan asker... her ne olursa :)
Geçen gün dernekte bu duygularımı Süheyla Hanım ile paylaşınca "inanın bizler de o anlar için yaşıyoruz" dedi. Gözlerinin içi yıldız yıldız...
Demem o ki; Tiyatro Candır.
Tiyatro sizi seçtiğiniz dünyalara taşır. Aylar süren bin bir emek, ağrı, sızı, ter, hepsi sizin içindir.
Bir hayalin elle tutulur, gözle görünür halidir tiyatro. O yüzden lütfen vakit ayırın ve bir rüyanın içinde oyuncularla birlikte yol alın. Harika bir serüven sizi bekliyor efendim.
********
Yazımın yayın tarihi ne tesadüftür ki, tiyatronun onuru adına açlık grevi yapmış sinema ve tiyatro oyuncusu, sporcu, yönetmen Lale Oraloğlu'nun ölüm yıl dönümü olan 15 Ocak.
Hayatlarını insanlık yararına işler yapmaya çalışarak yaşamış olan kim varsa nurlar içinde yatsın.
*******
Not: Oyun sırasında elbette fotoğraf çekmedim. Her seferinde oyun başlamadan sessize almakla yetinmem, telefonumu tamamen kapatırım. Oyun bitene kadar da açmam. Çoğu zaman da tekrar açmayı unuturum :))
Bu yüzden oyun sonrası çekilenler benden, diğer fotoğraflar Ankara Devlet Tiyatrosunun resmi sayfasından alıntıdır.