28 Haziran 2020 Pazar

Kitap Mim'i - 2. Fasıla




Nerede kalmıştık?

7- İmzalı kitaplara önem verir misiniz? Kitaplığınızda imzalı kitaplar var mıdır, hangi yazarların imzalı kitaplarına sahipsiniz?

Yıllar içinde bunu daha önemser oldum. Çünkü bir bakıyorsunuz varlığından bile şüpheye düşüp, ruhunuzu okuduğunu düşündüğünüz yazar kanlı canlı karşınızda. 
Ve imzası, bir gün bunun kanıtı gibi geliyor önünüze.


Geçtiğimiz yıllarda Lösev gönüllülerine özel toplantılara yazarlar davet edilir, 
küçücük bir salonda (Lösev Dükkanı - Kırkkonaklar) samimi söyleşiler sohbetler yapılırdı. Pek çok imzalı kitabım da o günlerden kalmadır.


2011 de Turgut Özakman Lösev davetlisi olarak Ankara Hilton da bir konferans verdi. İmza, kitap neyse de, öyle güzel bir Cumhuriyet Tarihi söyleşisi yapmıştı ki, ara ara hepimizin gözleri yaşarmıştı. İki yıl kadar sonra da rahmete erdi kendisi.
İyi ki o gün oradaymışım diyorum.


 (bu arada son olarak 311. baskısını yapmış Şu Çılgın Türkler) 

İmzalı kitaplarımdan hemen aklıma gelen bir kaç tane Sunay Akın kitabı var.
 Hatırladıkça üzüldüğüm bir de anım. Sunay Akın'ın ÇSM deki gösteri sonrası benim için çizdiği bir resim vardı. O günlerde kullandığım ajandanın sayfalarında ara ara ünlü şairler yer alıyordu. Elimde görünce aldı, baktı çok beğendi. Sonra Nazım Hikmet'in sayfasını bulup bir İstanbul silueti çizdi, iki de kelime yazıp imzaladı ama o yaz ajandam bir yolculuk sırasında yazık ki kayboldu :(

O güne ait fotoğrafları yine bloğa  Mart/2012 tarihinde yazdığım bir yazıda buldum.

(yaşasın blog!)
 
 
İki koleksiyoner :)


 ve kayıp ajandam:(

Sonra Cezmi Ersöz'ün, Ataol Behramoğlu'nun şiirlerini seslendirdiği iki ayrı sohbet gününden imzalı kitapları kaldı bende. Yine üç kitabını imzalayıp yollayan son dönem yazarlarından Gülsüm Öz. Ortak dostlarımız olan canımıniçi Cemalnur Sargut. Bana çocuk kitaplarının güzelliğini hatırlatan sevgili Mürüvvet Adalı. Kütüphanemde imzalı emekleri bulunan yazarlardan şimdi aklıma gelenler.


8- Açık düzen kitaplık sevenlerden misiniz, yoksa camekanlı ve kapaklı kitaplıkları mı tercih edersiniz?

Camekanlı, net ! Evde açık kitaplıklarımız da var. Bunlar çocukların odalarında kendi okudukları sevdikleri kitapları için duruyor. Büyük oğlumun odasındaki gömme dolap da ayrıca onun kitaplığı. Onun bir bölümü kapaklı ama. İçinde her rafta öne doğru üçer dörder sıralı kitaplar var. Elinin altında olmasını istedikleri açıkta sadece.




 Toz alma işini abarttığımdan olsa gerek, seçeneğim varsa camekanlı kitaplık tercihim.Yapı olarak içini göremediğim şeylerden korkarım zaten oldum olası. Benzer şekilde dibi görünmeyen sulardan, palyaçolardan, maskelerden de rahatsız olurum.  Seyahat sever biri olarak gitmek istemediğim tek karnaval Venedik Karnavalıdır bu yüzden :)

9- Kitaplığınızdaki en değer verdiğiniz kitap ya da kitaplar hangileridir?

Ah işte nihayet beklediğim soru!

Hani 1. Sorunun cevabında beni okula bir yıl önce almayan, annemi de bir güzel paylayan  müdürümüz vardı ya. İşte onun da imzaladığı bir başarı ödülü olan 

Doğan Kardeş Yayınları'ndan Dede Korkut Masalları.


Ara ara kuşe kağıda basılı renkli çizimleri ile  benim için hala çok özel çok güzel.



***
Diğerleri ise;



Birinci Kısım
Sokak Çalgıları

Diye başlayan "Sahne Işıkları". Filmi çok iyi bilinen  "Limelight"
Yazarı Charles Chaplin 

Film 1952 yılının Ekim ayında gösterime girmiş.  Kitabı daha eski elbette ama benim elimdekinin kapakla birlikte ilk ve son sayfaları olmadığından ülkemizde kaç yılında basıldı, bendeki  kaçıncı baskıdır bilmiyorum. Bildiğim cep boyutundaki bu güzel kitabı annemin de okuduğu. Resimli Roman seven annemin  elinde gördüğüm ender kitaplardan biri olması da onu çok özel  kılıyor gözümde.
Bunu bilen can arkadaşım okumak için aldığında kendisi ciltlemişti bu minicik kitabı.

***
Büyük abimin kitaplığından bana kalan, şimdilerde Alp'in kütüphanesinde olan iki kitap daha
var ki, onlara da garip bir şekilde gönülden bağlıyımdır.

Tek ciltte toplattığımız (eskiden ciltciler vardı) aslında karton kapaklı 4 ciltten oluşan

1969 basımı Fatih Sultan Mehmet 
ve 
1962 basımı Yavuz Sultan Selim Ağlıyor


ve de elbette


Vadideki Zambak

Gün Basımevi
İstanbul - 1953

10- Kitaplığınızda henüz okumadığınız kitaplar için ayrı bir raf var mıdır, yoksa karışık mı koyarsınız ya da okunmamış kitapları ayrı bir yerde mi muhafaza edersiniz?

Kitapları okumadan kütüphaneme yerleştirmem. Küserler sonra :)
Şaka bir yana onları mutlaka yatak odasında göreceğim yerlere koyarım. Genellikle başucuma. Son zamanlarda sehpaların, masanın üzerilerine de arada açıp bir iki sayfa okumaktan mutlu olacağım kitapları koyuyorum. Pandemi günlerinin yan etkisi olsa gerek.
Ortalıktaki kitapların bazıları şöyle;
-Dünya Harikalarını Keşfedin
-Rubailer- Ömer Hayyam
-YunuS Emre ve Şükrü Erbaş'ın Otların Uğultusu Altında 


11- Son olarak bir oyun yapalım, kitaplığınızın ilk rafına gidiyor ve sol baştan başlayarak kitapları sayıyor, yaşınıza denk gelen kitabın adını yazıyorsunuz.

Orhan Pamuk ve yazarın bence en kolay okunan, en ince kitabı - Kırmızı Saçlı Kadın


***********

Unutmadan, bir kitaplığım da Küçük Ev de var. 
Küçük Ev de küçük bir kitaplık ve bakır bir kazan dolusu kitabım duruyor.
Evet, yarım asırda portakal sandığından bakır kazana geldi benim durum :) Kitaplık dediğim de eski bir tv altlığı oluyor. Geçen yazlardan birinde aşka gelip beyaza boyadığım.
Nasip olur bu yaz gidersem adam gibi bir kitaplık alırım artık diyorum.



Mim burada bitti.

Bol fotoğraflı,  çokca hatırlamalı, uzun bir yazı oldu. İyi oldu. Uzun zaman yazmadığım bloğumun da sanırım gönlü oldu böylece ;) Kitap dünyasının ne kadar büyülü olduğunu bana hatırlattığın için
çok teşekkür ederim sevgili Leylak Dalı.


***********

Telefonumda "ne yapıyorsun" sorularına karşılık çektiğim fotoğraflardan 
Tülin'in okuma halleri
diye bir seçki yaptım. Onlar da burada dursun. Nasılsa telefondan silinip giderler sonunda.


Sütü taşırmamak için başında beklerken,


yatarken,


mutfak masasında yemeğin altı tutmasın diye nöbetteyken,


çay ve eklerin eşlikçisi olarak kitap.


Evin dağınıklığını görmemek için gözümü satırlara dikmişken :)


Alp ile okuma saatlerimizde eski pufa pijama ile ayak uzattığımda.



hatta elektrikler kesilmişken, biten kitabın notlarını mum ışığında yazarken hep kitap.


Siz de sevgi ve kitapla kalın efendim.
Mutlu Pazarlar :)




27 Haziran 2020 Cumartesi

Kitap Mim'i

Sevgili Leylak Dalı "Bıktım pandemiden, gün saymaktan, yeni normalden, eski anormalden, maskeden, bulaştan, mesafeden, turkuaz renki ölüm-dirim tablolarından. her gün aynı şeyleri yapıp yazacak birşey bulamamaktan diyor ve belki ortalık biraz canlanır diye bir mim uyduruyorum. En sevdiğim şeyi konu ediyorum, kitaplar ve kitaplıklar, katılmak arzu eden yorum bıraksın ve sayfasında paylaşsın.  "  Demiş.

Zaten hazırda son okuduklarımı yazıp bıraktığım bir taslak vardı, ondan yürürüm ben dedim :)
Hadi bakalım. Soru - Cevap şeklinde ilerleyecek bu yazıda neler yazacağımı ben dahi merak ediyorum şu an.



1- Kitaplığınız temelleri ne zaman atıldı, ilk kitaplığınız devam mı yoksa yıllar içerisinde yeni kitaplıklar mı oluşturdunuz?

Okuma yazmayı öğrendiğim yıl benim de evde bir portakal sandığım oldu.
Şaka falan değil, ahşap  bir portakal sandığı ilk kitaplığımdı.
İki abim, annem, babamla yaşadığımız o tavan yüksekliği eninden büyük evde abimlerle benim birer sandığımız vardı kitaplarımız için. Benimkinin içine önce Ayşegüller geldi. Sonra Tinalar ve çocuk kalbimi acıtan Kemalettin Tuğcular... Hatta ilk Kemalettin Tuğcu kitabımın adı da aklımda;  "Altın Bilezik" . Kitaplarım çoğaldıkça bir kitaplığa sahip olmak en büyük hayalim oldu. Henüz okula gitmeden ve de okuma yazmayı bilmeden  küçük abimin elini tutup Çocuk Kütüphanesinin yoluna düşen benim için kitaplarım bir hazineydi. Portakal sandığım ise hazine sandığı.
Nasıl severdim o kütüphaneyi. Bir caminin servili yemyeşil bahçesine bakan bir taş binaydı. Abimler okulun yaz tatilindeydi. Her gün değilse de sıklıkla yolunu tutardık  kütüphanenin. Görevli kadın personel, bana bol resimli kitaplar verir, bunları uzun masaların birinde değil de, yere yakın pencerelerin geniş pervazlarının içine oturarak karıştırmama hiç kızmazdı. Bazen sıkılır pencerenin demir parmaklıklarının dışındaki bakımlı güzel bahçeyi izlerdim.  Yine de serin ve loş sessizliği ile içinden demir yolu geçen şehirde ne evimiz, ne de sokaklar...en sevdiğim yer o kütüphaneydi.

Bir gün resimlerin altındaki kocaman bir "A" harfine bakıp, okumak nasıl bir şey ki? diye düşündüğümü hatırlıyorum. Okumayı bilenler üstün insanlardı sanki. Bu yüzden en yakın arkadaşım benden bir yaş büyük Demet o sonbahar da mahalledeki okula kayıt yaptırınca ben ısrar kıyamet annemi zorla o okula götürmüştüm. Çok değil 2 yıl sonra bana başarı ödülü olarak bir kitabı imzalayacak olan müdür bey kaydımı yapmamış, üstelik annemi de azarlamıştı. Hanım bu çocuğu başınızdan mı atmak istiyorsunuz? diye. Annem de kıpkırmızı kesilip ne münasebet? O tek kız çocuk ailemizde demişti.

Hayat bana aynı anda üzülüp sevinebilmeyi o gün, o müdür odasında ayakta duran annemin elini tutarken öğretti vesselam :)
Ah! soru neydi?
Kitaplık hayalim uzun aman bekledi. Şimdi evimde hemen her odada kitaplıklar ve salonumda benim çizip ölçülendirdiğim bir kütüphanem var. Yani ilk haline ilaveler yapsaydım, evimin duvarları şehir halinde ahşap portakal sandığı bırakmazdı. Hoş artık meye sandıkları da çirkin plastiklerden. 



Kütüphanem aynı zaman da yüksük koleksiyonumu da barındırıyor için de.
zaten yüksüklerimin de her biri bir kitap :)



 ***********************

2- Kitaplığınızdaki en eski kitap hangisi, fotoğrafını da koyabilirsiniz?

Bunu daha önce blogda yazmıştım  sanırım. Bakayım...
iŞTE BULDUM!



Vadideki Zambak
Gün Basımevi - İstanbul 1953

Bu kitabın hikayesi ise   BURADA


****************************************


3- Kitaplığınıza ilave ettiğiniz en son kitap hangisi, fotoğrafını da koyabilirsiniz?


Kütüphaneme son olarak bir kaç kitap birden geldi Kitapyurdu'ndan.


Bir de Yıldız Kenter: Tiyatro Benim Hayatım


4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da kitaplar var mı? İsimleri neler?


Var :) Hepsi büyük oğlumun kitaplığından.  Kimini gerçekten unutmuşum ( yine de nedense karidor sonundaki odasına gitmiyor onlar )   kimi de ona unutturduklarım. 
En son  M . Ende lerini unutturdum :) Ama onun öyle çok kitabı var ki.
Bu arada o da benimkilerden cebren ve hile ile eksiltiyor.

****************************


5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?

                                                         ( GÖRSEL BENİM DEĞİL )

İlk kaybım bir cilt Tina idi :(  Dayımın çocuklarına vermiştim gitti ve dönmedi...
Sonrasında okuyup sevdiğim pek çok kitap verdim arkadaşlarıma ve çoğu da dönmedi.
Yaşadıkça gidip dönmeyenlerim sadece kitaplarım olsaydı dedirtti hayat. 
Çok da üzülmedim yani. 10 yıl önce bu kaybı buloğumda  BURADA anlatmışım yine de.

 
6- Kitaplık düzeniniz neye göredir? Yazar adı mı? Yayınevi mi? Kitaplığa giriş zamanı mı? Rastgele mi?


Bu iş biraz karışık aslında. Şöyle ki ;  Atatürk ile ilgili yayınlar yazanı, yayınevi neresi olsun yanyana duruyorlar.  Şiir kitaplarım ve biyografiler de yazar ve yayınevi gözetmeksizin bir sıradalar. Kalanlar yazarlarına göre ayrılmış durumda. Sadece Altın Kitaplar tam olmasalar da hala seri halde en üst rafta duruyor.

********************

Ben yine anlatmaya Hz. İsa dan başladığımdan uzun bir yazı olacağı kesin :)
İyisi mi bu gece bu kadar olsun. Kalan soruları bir sonraki yazımda cevaplarım.  
Hem çok uykum geldi benim. Yıllardır düşünmediğim şeylerle nasıl uyuyacaksam artık.

Çocukluğun dileği ile; herkese  Allah rahatlık versin :)




24 Haziran 2020 Çarşamba

Tasha Tudor - Kalbimi Isıtan Kadın




Size de oluyor mu? Ben bu güzelliği nasıl anlatabilirim ki? diyor musunuz?

Tasha Tudor bence gerçekte yaşamamıştır... 
Resimlediği kitaplar gibi bir kitabın kahramanıdır olsa olsa der mi kalbiniz? 

Benim ki öyle diyor ama bakın onun hakkında yazılanlarda neler var.

Amerika da 1915 yılında doğuyor ve 2008 yılında bu dünyadaki yolculuğu bitene kadar orada yaşıyor.



Yüzündeki derin huzurla başarabildiği tek şey bu imiş gibi patates soyduğuna bakmayın. Ünlü bir illüstratör ve çocuk kitapları yazarı aslında.

Asıl adı Rosamund ama Savaş ve Barış kitabının Natashası'nı öyle sevmiş ki, ismini Tasha olarak değiştirmiş.


Küçük Kadınlar'ın en sevdiğim çizgileri onun kaleminden hayata geçmiş, 
Böyle elle tutulur hale gelmiş.



Ömrünü bir köyde geçiriyor. Elektrik ve su olmayan evinde her işi kendisi yapıyor.
Örüyor, dikiyor, işliyor, hayvanlar besliyor, güzel bahçesinde hem sebzeler hem de çeşit  çeşit çiçekler yetiştiriyor. Hatta mumunu bile kendisi yapıyor, 
yorganını dikip yününü eğiriyor.



Evleniyor boy boy çocuklar, torunlar büyütüyor.


Bu fotoğrafın altına onun beni çok sarsan şu cümlesi ne de yakışır;

“Şimdide bulunamayacak hiçbir huzur yoktur.”




“Ütü yapmaktan, ev işi yapmaktan, yemek pişirmekten, çamaşır ve bulaşık yıkamaktan zevk alıyorum. Bazen formlar dolduruyorum, ne iş yaptığınızı soran yerler oluyor. Oraya her zaman ev hanımı yazıyorum. Bu takdir edilmesi gereken bir meslektir, neden bunun   için özür dileyelim ki? Ev hanımı olduğunuz için aptal değilsiniz. Reçel karıştırırken  Shakespeare okuyabilirsiniz.”






“Karı koklamayı seviyorum. İşin ilginci kar, elma ağacının çiçekleri gibi keskin bir kokuya sahiptir. Ve siz havayı koklayarak karın ne zaman geleceğini söyleyebilirsiniz.”

.Diyor usul sadeliği ile...



"Hayat başarabileceğimiz her şeyi yapacak kadar uzun değildir. Ama yaşamak büyük ayrıcalıktır. Bütün kirliliğine ve dehşetine rağmen, dünya ne kadar da güzel.”



“Sadece yılda bir kez yıldız gördüğünüzü varsayın. Düşünebiliyor musunuz, ne de harika olurdu.”


Yazdıklarını okumak bile içini aydınlatıyor insanın. Yüzüne bakınca 
"bazı insanlara sevgi ne kadar çok yakışıyor" diye düşünmeden edemiyorum.



“Evde ya da ahırda çalıştığım zamanlar geçmişte yapmış olduğum hataları düşünürüm. Ama sonra bu düşünceleri hızla geriye atar ve nilüferlerimi düşünürüm. Onları düşünmek tatsız şeyleri ortadan kaldırır. Ya da kazlar, onlar da eşit derecede rahatlatıcıdırlar.”

Sizin hatalarınız yerine düşünebileceğiniz güzellikler neler acaba ?

Ya benimkiler ?Bir gün de bunu konuşalım mı? Küçük itiraflar samimi iç dökmeler belki umduğumuzdan kolaydır.



 “Neden kadınlar kadın olmak gibi bir ayrıcalıkları varken erkek gibi giyinmeyi tercih ediyorlar? Kadın olmak çekicidir, bunu kaybetmeyi istemek neden? Oysa kadınsı olduğumuzda pantolonlar ve  sigarayla dolaşmaktan daha çekici oluruz.  Ben erkeklere bayılıyorum. Onların harika yaratıklar olduğunu düşünüyorum.  Onları yürekten seviyorum. Ama onlar gibi görünmek istemiyorum. Kadınlar uzun eteklerden vazgeçti, bence bu onlar için büyük hatadır.”

Derken ne kadar "kadın" değil mi?



“Ölmekten korkmuyorum. Bence bu oldukça heyecan verici olmalı.”

Ölüme bakışı dahi ders niteliğinde.


Bu kadar çok görsel paylaştığım nadirdir ama bu yazı kalbinize umut, iyimserlik ve sadeliğin göz kamaştıran güzelliğinin tohumlarıni eksin istedim.
Ben arada açıp bakarım böyle güzel hayatlara.
Bana çok iyi geliyor. Evdeki her şeyi yıkamış paklamış sonra yeniden yerleştirmiş gibi.
Ya da çok sevdiğim bir kokuyu defalarca içime çekip başımı döndürmüşüm gibi... 

Bu güzel kadını bloğumda ağırlamak bu gece gönlümü kuş gibi hafifletti desem...
İnanır mısınız?



19 Haziran 2020 Cuma

Leyla Bebeklerin Size Söyleyecekleri Varmış


Biz biz biz idik. Lüle saçlı kız idik. Ezildik büzüldük bir duvara dizildik.


Evet, onlar çok daha güzel fotoğraflanmayı hak ediyorlar ama onları yapan tatlı kızımızın hesabındna size bambaşka  pozlarla "merhaba" diyeceklerdir zaten.

Pek çoğunuz biliyorsunuz her yıl iki ya da üç kez düzenlediğim hediye etkinliklerinde binlerce minik kalbi sevindirdik bu güne değin. Okullar açılırken, yeni bir yılın hemen öncesinde ama ille de 23 Nisanlarda kalbimi pır pır eden paketlerin içini doldurabilmek için ördük diktik, boyadık işledik olmadı satın aldık ve hep birlikte çocuklarımıza sevgi saçan pırıltılı hediyeler hazırladık...





Bu yıl da 23 Nisan yaklaşırken ve içinden geçtiğimiz bu sıra dışı zaman diliminde ne çok melek kalpli arkadaşım arayıp sordu bilseniz. Çocuklara hediyeler gönderiyor muyuz? diye.
Her hayır deyişte kalbim acıdı inanın. Nedenleri sizce de malum bu kararın elbette. Yine de benim bazı özel çocuklarımdan bu süreçte de  mutlu edebildiklerim var çok şükür.
Onlar için geldi bu bebekler. Altın kalpli bir dostun hediyeleri çocuklarımıza. 
Bayram seyran beklemeden sarı saçlı Leyla gitti bile sahibine geçenlerde.


Şimdilerde Sudenaz'ımızın sımsıcak göğsünde Leyla.
 Dilleri ile değil, kalpleri ile konuşup anlaşıyor bu güzel kızlar birbirleri ile.
 Fotoğrafı annesi çekip yolladığında elbette sizinle paylaşmanın iznini aldım.  
Sudenaz 13 yaşında serebral palsili ve maalesef  %98 engelli bir evladımız.
Son düzenlediğim tasarım şenliğinden sağladığım gelirle skolyoz cihazını yaptırdığım çocuğumuz.
O günden bu yana hep hayatımdalar iki abisi ve anneleri ile birlikte. Nasıl tatlı gülüyor değil mi? 
Her şey bu gülüşün sıcaklığı ile zaman zaman buz kesen kalplerimizi ısıtmak için aslında.

Bu blog 11 yıldır, benim yardım faaliyetlerim 20 yıldır sürüyor çok şükür.
İnatla blog camiasında var etmeye çalışıyorum bu etkinlikleri. Bloğumu açma gayemdi zaten.
Diğer sosyal mecralarda da çok güzel işler yapan harika insanlar var.  Bu beni çok ama çok sevindiriyor. Bir çoğuna destek olmaya çalışıyorum. Yıllardır damlaların göl oluşturmasına ortak ve şahit olmuş biri olarak, paylaşmanın güzelliğinden, mutlu etmenin kalbi parıl pırıl yapan sihrinden kendimi mahrum edemem doğrusu :)



Bugün hangi biri ile oynasam acaba dediğim Leyları ise sevgili Elif hazırlıyor.
ınstagram hesabı: leylekleyla

Başlarken dediğim gibi. Bu güzel kızların size söyleyecekleri varmış. 
Belki bir ara uğrar bakarsınız sizde bu leylek bacak Leylalara.
Valla Elif öyle düşündüğünden koymuş adlarını ben uydurmadım bu sefer :)

Bu yıl Serçev Lösev için çocuklarımıza hediye etkinliğini her şey yolunda gider, 
ülkemiz normalleşebilirse eğer Eylül ayında gerçekleştirmek istiyorum kısmetse.

Bunca zaman sonra çocuklarımızın eğitim görebilenlerine "Okuluna Hoşgeldin" paketleri hazırlamak istiyorum. 
Diğer çocuklarımıza da  birer sevgi paketi hazırlarım inşallah.
Katkılarınız ve ilginiz ile elbette.

Şimdiden aklınızda olsun. Aman ha bizi unutmayınız :)

Birlikte başardıklarımızın küçük bir bölümü için BURAYA lütfen




18 Haziran 2020 Perşembe

Hatırlamak Güzel Bazen - Gemi Kahvesi




                                                         (Manş Denizi'indeki yüzlerce adadan biri)


Size de olur mu bilmiyorum
Hayatın getirdiklerine hazırlıksız yakalanmış olma duygusu kilitler beni.
Tepkisiz, ifadesiz kalakalırım ünlü tavşan benzetmesi misali.
Benim bu durumum hayatın umurunda mı peki? Pek sanmıyorum doğrusu  : ))

Bu defa normale dönmem fazlaca uzun sürdü yalnız.
Öyle ki, sevdiğim tek sosyal mecra olan bloğumdan uzun zaman ayrı kaldım.

Bugün baktım  da bir çok taslak hazırlayıp atmışım kenara.
Şiirler, kahveli yazılar biriktirmişim kumbaramda.

Mis kokulu bir fincan kahve eşliğinde başlayalım istedim sohbetlerimize kaldığımız yerden.


Dört yıl önce bugünlerde Estonya da Tallinn deydik. 
Bir ay kadar kaldığımız bu rüya şehirden komşu ülkelere kısa geziler yapmıştık.
Hani lambadan bir cin çıkıp sorsa, galiba dönmek isteyeceğim üç zaman diliminden biri olurdu o günler.

Bu kahve gemide Stockholm dönüşü Manş da batan güneşin renkleri eşliğinde içildi.

Yolculuk yazısı BURADA 
Stockholm sokakları için ise BURAYA alayım sizi.

Yazıların linklerini alayım derken, yazdıklarımı okudum bir güzel.
Her yaz yurt dışı yaparmış gibi üzüldüm kısıtlamalara iyi mi. 
Sonra da " oh iyi ki gitmişiz "dedim.
Bir kez daha sevindim para yerine anı biriktirdiğime.







Ahh Güzel Victoria !


Size de Haziran yağmurları ile yıkanmış pırıl pırıl, yemyeşil bir
MERHABA ! 
bıraktım buraya.


Şimdi gidip bir bakayım siz neler yapmışsınız ben mağarama kapanmışken :)