yollarda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yollarda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2020 Cuma

Mısırlılar Konağı



Sıcacık bir yaz günü Burdur sokaklarını adımlarken bir köşebaşında karşılaştık kendisi ile :)
İlk görüşte aşk!
Yok, böyle olmadı. Ben henüz şehre varmadan ön çalışmada adını "yap yapabilirsen" defterime, "mutlaka gidilmeli" notu ile birlikte yazmıştım. 

1890 yılında inşa edilen bu Osmanlı sivil mimarisi örneği güzel yapı halk arasında Hünnaplı Ev, bazı kaynaklarda Mısırlılar Evi diye adlandırılmış. Bence konak, hatta ne konağı saray, saray!
Güzel ülkemde simitçiler bile saray olmuşken kişiliği, ruhu, masalsı geçmişi olan bu evlere ne demeli, neyi yakıştırmalı bilmiyorum.



Sokağa açılan kapıdan böyle serin bir bahçeye girmek nasıl güzel bir duygu.
Dışarıdan görünmeyen, sadece size ait bir doğa parçası.
Sanki dünya pastasından bir dilim çalıp, "bu benim olsun" diyerek muzipçe saklamışsınız gibi.



İki katlı evin sadece ikinci katında fotoğraf çekmişim.
Konakladığım Burdur Öğretmen Evi tarafından önemli misafirler (!) için konuk evi olarak da kullanılan bu güzel yapının bahçesinde öğle yemeğinizi yiyebiliyor, çayınızı içebiliyorsunuz. 
Üst katta pencereleri bahçeye bakan minik, tertemiz bir mutfakları var.



Ben çayımı çalışanın sohbeti eşliğinde bu sedirin kıyıcığında içtim.
Radyodan akan eski bir şarkı sahipsiz odalara yayılırken bir güzel dinlendim.





Odalardaki bazı eşyalar ve aksesuarlar yeni. Başkalarını bilmem ama bu küçük ihmaller benim gözüme batıyor doğrusu. Hiç biri de bulunması zor şeyler değil. Dünya para harcayıp restore ediyorsunuz. Tamam çok güzel de, detaylara birazcık özeni niye esirgiyorsunuz acaba?



                      (alıntıdır)

Önünde dizi dizi araçlar park etmişse bu tarihi yapıların fotoğrafını çekmek gelmiyor insanın içinden.
İnternet dünyası derya nasılsa. Yine de resmi sayfalarından almaya çalışıyorum görselleri.

********

Bu yazı ile birlikte Burdur paylaşımlarım bitti sanırım.
Allah nasip ederse yeni bir şehrin hikayesinde buluşuruz sizlerle. Yine birlikte dolaşırız sokaklarını, bahçelerini, evlerini, müzelerini. 2019 da daha önce görmediğim iki şehri paylaştım buradan sizlere.
Hatay   ve   Burdur.

Diğerleri benim şehirlerimdi zaten. Az ya da çok, ömrümden zamanlar geçirdiğim yerler. İstanbul, İzmit, Altınoluk ve Ankara. Nereye gitsem benimle olan, sokaklarında ayak izlerimin çok olduğu, yüreğimde taşıdığım yerler. Benim için hepsi biraz ben olan.

2020 cebinde neler getirdi bilmiyorum. Sadece umut ediyorum. Bilmediğim şehirlerin sokaklarında keşfe çıkmayı. Güzel insanlarla, sade, sıradan, mutlu hikayeler paylaşmayı.
Sonra  bu gece olduğu gibi, dışarıda kar yağarken, masamda bir fincan çay ile  size buradan sıcak yaz günleri anılarını anlatmayı...

Sevgimle


12 Aralık 2019 Perşembe

Taş Oda Konağı







"Taş Oda Konağı 17. yy'dan kalma Osmanlı sivil mimarisinin ve Türk-İslam eserlerinin örneklerinden biridir. Bina iki katlıdır. Birinci kat taş, ikinci kat ise kerpiç ve ahşap yapı malzemesi kullanılarak inşa edilmiştir. Birinci kata çıkışı sağlayan merdiven sahanlığının alt bölümünde bulunan çeşme kesme taş bloklar kullanılarak yapılmıştır. Evin zemin katında sivri kemerli ahırın yanında iki büyük, bir de küçük oda vardır. İkinci kattaki dikdörtgen biçimli sofanın güney ve batı cephesi boyunca odalar sıralanır. Sofanın kuzey kısmında baş oda yer almaktadır. Ahşap yüklük, dolap, davlumbaz, tavan ve pencere pervazlarının kalem işi altın-gümüş varak kaplı süslemeleri yapının en göz alıcı bölümleridir. "

Diye yazıyor burada.



Peki, bu merdivenleri koşarak inen çıkan neşeli, telaşlı, çıplak ayaklı çocukları. Baş odanın baş köşesinde gümüş zarflı fincanlarda kahvelerini yudumlayan misafirleri. Gelin odasında duvağı açılırken başı eğik, bakışları kilimin desenine  hapis gelini.... 
Tüm bunları sizin, benim hayal dünyam yazıyor.
Hiç biri birbirine benzemeyen sayısız dünya düşleme özgürlüğü sunuyor size bu tarihi yapılar.






























Taş Oda Konağı üzeri tozlu değerli bir mücevher gibi.

Bahçedeki masalardan birine oturdum.
Odalarına, sofalarına insanlar, hikayeler yerleştirdim ve çok sevdim.






6 Aralık 2019 Cuma

Kasım-Ekim


Her ne kadar benim için vedaların ayı olsa da severim gözü yaşlı Kasım'ı.
Hatta daha çok seveyim diye de uğraşırım çoğu zaman.
 Oysa hayat debisi yüksek bir nehir gibi deli deli akıyor. Hani bir dur, yavaşla, bir sakin ol.
Bitsin şu kopuk uçurtma hallerin, desem de... Yok. Ben tuhaf bir acele ile yaşıyorum zamanı.
Sosyal medyayı çok kullanmıyorum, buraya da eski sıklıkta yazamıyorum ama birikenleri paylaşamamak da ayrı sıkıyor canımı. Bu uzun bir yazı olacak o yüzden.
Emek verdiğim, samimiyetimle var ettiğim bir sürü şey gibi buradan vazgeçemiyorum çünkü.
Kasım, evet çok güzel bir hafta ile başladı.
Bir hafta boyunca  Keçiören Hüseyin Güllüoğlu İÖO da her gün üçer sınıftan oluşan 5 ve 7. sınıf öğrencilerine 20 yıllık bu alanda çalışmalar yapan biri olarak GÖNÜLLÜLÜK temalı seminerler verdim. İlk değil, bu yıl seminerlerimizin 2. yılı.


Çok şey paylaştım, çok şey öğrendim. 
En güzeli canım Dolunay öğretmenimle birlikte küçük kalplere yardımlaşmanın güzel  tohumlarını ektik. Tohum bu, arada bereketli yağmurlara, güneşe ve sevgiye ihtiyacı var elbet.
Olsun, İlk adımı attık ya, gerisi gelir, geliyor çok şükür.
Bakın benim miniklerime.



Nasıl da hevesli, paylaşımcı ve akıl kutusu şeyler :)




İlk gün henüz okuldan ayrılmadan bu mektubu getirdi bir güzel çocuk.
Sonra bir şarkıyı söyleyip dans ederken işaret dili ile sunan bir dans grubu kurdular. 
2. gün sundular koridorda durdurup. Şimdi yılbaşı için SERÇEV'e hediye hazırlayan küçük bir gönüllü ordumuz var ve tabii daha onlarca planımız :)

**********

Ulan Batur büyükelçiliğimizin organizasyonu ile  Moğolistan ve Bursa Kırkyama grubunun birlikte hazırladığı bir sergi vardı ÇSM de. Bir günde üç kez dolaştım  :)




*********


Milli Kütüphane de kitap okumalarıma devam... 
Bu küçücük stüdyoya ne dünyalar sığıyor bilseniz.

***********


Çocukluğumun kasımpatı kokulu 10 Kasımlarında  nasıl ağlıyorduysam
yine dökülüyor damlalar pıt,pıt  ....


Bu sevgi seline bakıp daha da çok belki de.


Serpil Ablam geleneği bozmadı yine İstanbul dan kalkıp geldi Anıtkabir de, 
Ata ya saygı ve şükranlarını sunmaya. 


Nalan'ın Evi'nde dinlenelim dedik, 
Ponçik okeye dördüncü gibi kuruluverdi yanımıza.

***********


Yazdım, çizdim, gittim, görüştüm, bekledim... 
Sonunda çok güzel bir şenlik düzenledim.
Aferin bana :)


Bu kez de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı  bize ev sahipliği yapan kurum oldu.




Pek çok fotoğraf var elbette ama ben özellikle eski kotundan Bahar ablasının  yardımı ile bu güzel çantayı diken Zeynep ile olanı seçtim.


Ve annelerinin satın aldığı amigurumilerin sevinci ile gülümseyen bu şirin ikizleri.


Gönlüme sığmayan, ceplere dolan meleklerim var benim.
Onların yardımı ile şimdi bir SP li çocuğumuzun tekerlekli sandalyesi yaptırılıyor.
Stant bağışlarımız bir evin içine sevinç olup dolsun diye bunca çaba.


Neşeli Evlerim de bir sevildi ki, sormayın :))



*********


Gül geldi İzmit den.
Yine Ankara gecelerinde sanatın, müziğin izini sürdük birlikte. 
47. Yılımızı kutladık Maltepe deki küçük balık evinde.

Tam doğum günümde İnce Saz'ın konserinde şarkılar tuttuk, şarkılar söyledik.
Yaşa başa bakmadan, "baba bir masal anlat bana" dedik, buğulu gözler kırık seslerle.

************


Alp'imle bir gece güzel bir yemeğin ardından Sıhhıye Orduevi terasından Ankara ya baktık uzun uzun. Son 20 yılımızın şehrini, ilk yılları, onu zor ama nasıl çok sevdiğimizi konuştuk.
Biliyor musunuz, çocuklarınızın büyümüş olmasının en güzel yanı kendinize sizi çok seven arkadaşlar yetiştirmiş olmanız galiba. 

*********

EKİM

Diyelim mi? Hadi diyelim :)




Ne güzel başladı Ekim.
Melekler listemize bir güzel melek daha eklendi ve biz iki Serebral Palsi li çocuğumuzun daha tekerlekli sandalyesini yaptırdık. Yaptırdık, çünkü bizim çocuklarımızın sandalyeleri özel.
Rahatsızlıklarına göre tek tek projelendirilip imal ediliyorlar.

*******


Anadolu Medeniyetleri Müzesi ne  Kazakistan dan "Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürü" sergisi kapsamında Altın Adam gelmiş. Görelim bakalım dedim. Dedim de, benim altın kalplilerimin yanında Altın Adam ne ki?

*********



Unutulmaya Yüz Tutmuş El Sanatları Şöleni Ulus da idi.
Neler vardı neler...



*********


Bu sergideki tablolar uzun zaman aklımdan çıkmayacak.
Kimler kimler yoktu ki..


 Osman Hamdi Bey


 Eyüboğulları, 


Hatta, Halife Abdülmecid Efendi'nin fırçalarının izlerini seyretmek olağanüstü idi.

******


Bir sergi de alt katta vardı.
Umutlu, güzel tablolardı.


Aynı gece Kore'li genç bir piyanistin resitalini dinledik.

İnsanın görünmeyen yaralarının tedavisinde sanatın gerçekten iyileştirici bir etkisi var.

*********


Bu defa sebebi üzücü olsa da, o körfez şehrindeydim yine.
Bir isim daha eksildi hayatımızdan. Onu sevgi ve binlerce hatıra ile yolcu ettik sonsuzluğa.
Sahile vurduk sonra kendimizi yaralı balıklar gibi.

**********


Oraya kadar gitmişsem, gitmezsem küser bana İstanbul'um dedim.
O da, sağ olsun aydınlık yüzü ile karşıladı beni.


Üç de sergi gezebildim kısacık zamanımda.


Daha önce görmediğim Yeni Camii Hünkar Kasrı'nı da bu vesile ile gezdim.
Osmanlı çini sanatına bir kez daha hayran kaldım.


****


Biri İş Bankası Müzesinde. 
Kurumun tarihsel gelişimi ve hizmetleri ile çok ilginçti.



****


Bir diğeri Milli Mücadelenin 100. Yılında İstiklal Sergisi idi.


****


Birazcık Kapalı Çarşı, eser miktarda Mısır Çarşısı...
Kucağımda bir saksının içindeki sarı çiçeklerle bildik yollardan, aşina olduğum vapurlar ve iskelelerle konuşa konuşa oradaki evimize döndüm.



********

Bir de teşekkür ziyareti hem bağışçımız, hem çok sevdiğimiz bu Cumhuriyet kadınına.

5 kısa gün ne ki... Geçiverdi.


*********


Çok şükür 29 Ekim de yine Ankara dayım.
Bazı zamanları var şehirlerin insanı yollardan döndüren.
Cumhuriyet Bayramı ve Ankara gibi.

*****

Buraya kadar bana eşlik ettiyseniz size gönülden, kocaman bir teşekkür.
Yine görüşelim ama arayı bu kadar açmadan inşallah.
Sevgimle !