30 Ekim 2014 Perşembe

Kanaviçe Mutfak Saati




Aslında biteli çok oldu. Üstelik sahibine gitti bile :)


Renkler, renkler...Uymadı mı? Dert değil, uydur gitsin :))




İşte bu da şablonu. 




Lingo lingo şişeler :)

Düşündüğümden daha zahmetli bir iş oldu. Özellikle Yapraklar...
Kaç ton yeşil kullandım bilmem.

Şimdilik saatlere ara verdim. 
Zaman koşuyor, ben peşinden...Yeter ama değil mi?

Gönlünüzce bir hafta sonu dileğimle,
muhabbetle.



Son olarak ;
Bu güzellik de benden kanaviçe seven, sevdiren tüm dostlara gelsin. Tabii ki internet dünyasından.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Selma'nın Çilek Lifleri



Sevgili Selma Tozan'nın harika anlatımı ile
hemen herkesin örebileceği   çilek lifleri  geçtiğimiz haftalarda ördüm. 



 Görür görmez sevdiğim bir model bu :)
Çok da çabuk ilerliyor.



Yapraklar lifi örmekten daha zor bana göre. 
Bir iki de hediye örünce bende ufaktan malzemeden çalmaya başladım.


Sonuç olarak küçük yapraklı çileklerim oldu görüldüğü üzre.

Ne demişler; Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.
Hangi ata söylemişse iyi söylemiş. Benim kafadanmış yada bana benzer birini tanımış ;)






Pembe tamamda, mavi çilek ne ola ? dediğinizi duymadım sanmayın.
Duydum. 

Duydum da siz de doğada mavi çileklerin eksikliğini hissetmiyor musunuz sahiden ? 

( İşte, minareyi çaldım, kılıfı da hazırmış dünden   :))


Önce açıklamaya bakın, sonra da evinizi bir kurcalayın. 
Belki bir yerlerde sizinde yumruk kadar lif ipiniz kalmıştır.

Belki içinizden biri benden farklı olarak doğada mor yada beyaz yada başka bir renk çilekğin eksikliğini his ediyordur.

Ne bileyim ?
 :))

*****


18 Ekim 2014 Cumartesi

Günler Geçip Giderken




Yazın son günlerinde görümce gelmiş İstanbul dan. 
M. Akif Ersoy Evi nin önünde poz vermişiz :)
Hamamönü, Saman Pazarı, At Pazarı ..at gibi koşturmuşum o gün kadıncağızı.



Alp ile meşhur yürüyüşlerimizden birin sonunda Gençlik Parkı molasındayım.
Dünya kadar para harcanan, halkın oylaması sonucu yapımına karar verilen (hayır demiştim)
sahip olmayan şehirlerin kara yaslara bürüneceği su bilmem nesi. 
Fıskıyelerden birden tepelere yükselen sular, renkli ışıklar hepsi bu.




 Şehrin içinde göze çarpmayan bir ince uzun park burası.
Adliyenin hemen yan tarafından başlayıp opera binasına kadar uzanıyor.
Önünde EGO durakları. Karda, kışda, güneşde, yağmurda, ne çok beklemişliğim var 557 yi.


Seviyorum ben bu baskı kanaviçe kitlerini.

Bunu da sadece  pembe dağ sümbüllerini işlemek için aldım diyebilirim.
 Bir de pencere önündeki saksı çiçeklerini.





Sabah sabah sehpanın üzeri... Ev halkı uykuda, benim gözler pembe dağ sümbüllerinde.


Balkonda kutlama pastası.
Yine konuşurken çekmişler beni. 
Durun, bir ruj falan süreyim, bir güleyim n'olur ?
Sizede çocuklarınız böyle mi yapıyor? Yoksa benimkilerin bana bir garezi falan mı var ya ?


Gülümseyerek bitirelim mi?
Batu'nun amansız takiplerinden biri.
Lokum bu dafa ayakkabılıkda, pofuduk teklik teki gibi duruyor :)






12 Ekim 2014 Pazar

Kanaviçe Deniz Feneri


DENİZ FENERİ

Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.

Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?

Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,
Bırak anılar gitsin biraz daha geri.
Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,
Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,
Hep bu benekte bu deniz feneri.

Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,
Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış,
Bir tek göz kadar kara ve mavi,
Enginle boş,
Kısmetsiz balıkçılara bakmış.

Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,
Yüzünde bir fırtına tadı.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,
Bir şey, belki de yaşaman uzadı.


   Fazıl Hüsnü Dağlarca


                                                           
                    




Deniz mevsimi biteli çok oldu değil mi?
Benim evimde sürüyor oysa.
İçimdeki rüzgar hafifliği,
ellerimin deniz kokması belki sadece bu yüzdendir...

*********
Yazmadıkça yazamıyor oluyor insan. Kelimelere bir şey oluyor. 
Birbirlerini beğenip yan yana dizilemiyorlar bir türlü.
Anladığınızı bilsem de açıklamak istedim işte...