30 Mayıs 2012 Çarşamba

Gramofon Kafe

İlk gittiğimde karlı bir gündü.
Tam orta yerde boyumca bir kömür sobası,üzerinde bakır çaydanlık.Cızır,cızır ...
Taş plak da Müzeyyen Senar ''Ninni'' yi söylüyor.
Yazlık sinema sandalyelerinin birine oturup kalmıştım.
Yine dünyaya cam gibi bir suyun ardından bakarak.


O günden bu yana Gramofon Kafe Ankara da en sevdiğim mekan.
Saman Pazaranın,Koyun Pazarı yokuşunda.Sahibi gramofon tamircisi bir koleksiyoncu Ali Olcay.
40 000 müzik kaydı var.Taş plaklar,uzun çalarlar,45 likler...
Siz sıcacık el açması patlıcanlı gözlemenizi beklerken istediğiniz plağı seçip,pikaba koyuyorsunuz.
İşte o anda başka bir zaman dilimine yolculuğunuz başlıyor.

Etrafınız onlarca radyo,makaralı teyp,pikap,gramofonla sarılı.
Her kes yanınızda. Hafız Burhan,Safiye Ayla,Zeki Müren....Ayağınızın dibinde İstanbul,boğaz,yalılar...

Dün sevgili dostum,uzaklardan misafirim,eski komşum ve kızını alıp buraya getirdim.
Mest ettim :)







 Atatürk Köşesi  de var.

 Menü de eski plaklardan.


Benimse değil gramofon,henüz bir pikabım bile yok.
Neyse ki,Sertab var :)






(Son üç görsel int. den .Ben konuklarım ve mekanla ilgilenirken çok fazla fotoğraf çekemedim.)




28 Mayıs 2012 Pazartesi

11.Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası






 YAŞAMAK 
O KADAR GÜZEL Kİ...

Bu senenin sloganı .

Lösante Hayat Ağacında bu yıl yeniden hayat bulan isimlerin karşılığı gibi.
O minicik çiçeklerin,yaprakların üzerine yazılmış isimlerin her biri bir canın karşılığı.
Bir hayatın,kocaman umutların,hayallerin,sevgilerin.
Bakarken içimden ''Belki birini biz sevindirdik.
Emeklerimiz hangisinin yüzünde tebessüm oldu acaba?'' diye soruyorum kendime.





Şenlik bu yıl da Kuğulu Park da oldu.
Havadan mıdır nedir pek tadımız yoktu.


26 Mayıs 2012 Cumartesi

Müze Geziyoruz-Anadolu Medeniyetleri Müzesi




Epey zaman önce gezdiğim bu müzeyi Müzeler Haftasında  tekrar ziyaret ettim.
Tam bir müzeseverimdir.Saatlerce dolaşabilir,her yazıyı okumaya çalışırım.
Zaman mı?
Unutur giderim.


Anadolu Medeniyetleri Müzesi 1921 yılında kurulmuş olsa da, Atatürk'ün bir ''Eti Müzesi'' kurma fikrinden beslenerek bugünkü hale gelmiş.
Anadolu arkeolojisi paleolitik çağdan başlayarak Osmanlı zamanına kadar kronolojik sıra ile sergilenmekte.



Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han'ın birleştirilmesi ile oluşan müze binasının girişinde hediyelik eşya bölümü var.

Fiyatlar yabancı turistlere göre belirlenmiş,satış görevlisinin kendi beyanıdır.





Oysa alınabilecek çok güzel hediyelikler var.




Buna bayıldım mesela...

Sümerce iyi dilek tableti;

Günler dostluk
Aylar sevinç
Yıllar bolluk getirsin.





Coğrafya kitaplarının sayfalarında dolaşmak gibi bu duvar kabartmalarına bakmak.Hadi itiraf edeyim ,dokunmak.
Hani Hitit Uygarlığı diye başlayan bölümlerde olurdu.


Bunlar çivi yazısı mektup ve zarfı.

İyi ki o devirde yaşamamışım.
Benim mektuplarım uzundur da.
Ne Tablet yeterdi bana,ne de zarf.
Kazı babam kazı.Can mı dayanır.
Bir de postacının halini düşünsenize.
Döner kafama atardı herhalde.



Yüzlerce parçanın içinden bazıları bana daha sevimli geldi nedense.
Bu bronz makaralar gibi örneğin.
Evet makara.Şimdilerde ruhsuz plastikten yapılan makaralar.
Ahşap olanları bile eskicilerde satılıyor
artık.


Fibulalar.

Şal iğneleri yani. Camekan ve ışıklandırma yüzünden pek kötü çıkmış.
Olsun.



Fil dişinden mobilya aksesuarları.
Böyle göründüğüne bakmayın.Her biri
5-10 cm lik şeyler.

Ve tarihi filmlerin vazgeçilmezi.
Altın sürahi ve kadeh.

Ankara'nın akıllardaki iki sembolü.Akıllardaki,çünkü Hitit Güneş Kursu artık kullanılmıyor.Yerine tarihi geçmişi olmayan yeni yapım bir kule ve cami silueti olan var.
Ne saçma.
Bu toprakların geçmişini ret etmek gibi geliyor bana.
İlk sahibi değiliz ki buraların.
Son olur muyuz ,o da meçhul.



     Bahçede başsız bir Hatip Heykeli.
İnsanın arkasına geçip o boşluğa başını uzatıp fotoğraf çektiresi geliyor değil mi?
Keşke yanımda bunu yapabileceğim biri olsaymış.
Roma Çağı  M.S 1-2 y.y


Müzenin bir de ödülü var.
68 Müze arasından Avrupa'nın en iyi müzesi seçilmiş.Yıl 1997


Bitirmeden bir tebessüm.
Tabelaya bakıp girmekten korkmayın .Ben denedim,içeride savaşçı falan yok.
Üstelik son derece temiz.


 Alt galeriler tadilat dolayısı ile kapalı idi.
Yine de uzun süre dolaşmışım.
Yorgunluğumu gün batımını izlediğim bu banklarda attım.
Taşların dilini düşündüm,onu sabırla yontan elleri.
İnsan ömrünün ne denli kısa olduğunu ve yüzyıllar içinde ne kadar yol aldığını.
Nedense bir arpa boyu yok gibi geldi bana.

*****
Birlikte müze gezilerimiz sürecek inşallah.
Ben seviyorum ya,siz de seversiniz sanıyorum  :) Yazı uzun olmasın diye özel çaba harcıyorum.
Yoksa çektiğim her kareyi koyasım,her şeyi anlatasım var.


24 Mayıs 2012 Perşembe

Kandiliniz Kutlu Olsun







Bugün başlayan mübarek üç aylar hepimize sağlık,huzur,bereket getirsin.
Rabbim layığı ile yaşamayı nasib etsin inşallah.










(El Yazması Kuran-ı Kerim.Ankara Etnografya Müzesinde bulunuyor.
18 Mayıs Müzeler Günün de çekmiştim.)

22 Mayıs 2012 Salı

Kahve Molası ve Bir Ödül


Deli deli yağan yağmurlu bir Ankara gününde Sevda,Bilge ve ben
 Tunalı Hilmi Caddesi-C'viz de oturduk.
Sevda ile kitaplardan,sergilerden,çocuklardan,hayattan konuştuk.
Bilge yine küçük kağıtlara resimler çizip,katlayıp katlayıp minicik edip çantama attı.
Bir de beyaz tavşanımız olsa :)


Aynı gün Dilek'ciğim de ödül göndermiş bana,en güzel ödül dostluğu değilmiş gibi.
Ben bu kadar geç yer verince, ödülü dağıtacak 11 kişi bulmak 7 cüceleri bulmaktan daha zor elbette.
Hal böyle olunca kendimle ilgili 7 gerçeği yazmak işin kolay yanı sanmıştım.
İçinde ben geçen bunca anlatımdan sonra,inanmayacaksınız bu bile zor  oldu.

Yine de;

-İflah olmaz bir iyimserim.
-Küçükken Jules Verne hayranıydım,bugün de öyle.
-Kolay kolay öfkelenmem ama gerçekten kızmışsam korkun benden.Son derce kırıcı olabiliyorum.
-Kalbimi karartan insanlar vardır.Uzun süre yanlarında duramam,hastalanırım.
-Din ve politika üzerine konuşmaktan hiç hoşlanmam.
-Marangoz olmak isterdim.Gerçekten.
-Ya da sporun bir dalını profesyonelce yapıyor olmak.

Size de  isteklerinizin gerçeğe dönüştüğü uzun bir ömür diliyorum.

20 Mayıs 2012 Pazar

Daniella'nın Nostaljik Battaniyesi


 Battaniye örmeyi seviyorum nedense.
Öyle yatakları örtecek ebatlarda değil ama.Şöyle kucak ısıtan,omuzları saranlardan olursa.
Daniella'nın battaniyesini bir güzel aileye,bir güzel amaç için örüyorum.


Parçalar örüldü,bitti.
Şimdi sıra küçük motifleri hazırlayıp birleştirmede.Yani işin oyun kısmında.


Gözünüzü korkutmasın sakın.
Biraz el oyalayan,ağır işleyen bir model ama bir o kadar da zevkli  :)


Renk renk olması örerken eğlendiriyor hem.


Başlama çiçeği ''popcorn flower''.
Öyle elle tutulabilir bir yüksekliği var.


Bakın,işte böyle.



Bazı renkleri şimdilerde bulmak zor biliyor musunuz ?
İstediğiniz kalınlıkta demeliyim aslında.

Bu sebepten benim battaniyem biraz daha neşeli oluyor  :))




19 Mayıs 2012 Cumartesi

19 Mayıs


MEMLEKETİMİN BAYRAMLARI HİÇ BİTMESİN.
(Dün akşamın Ankara'sından.)

18 Mayıs 2012 Cuma

Tık Tık Tık,Şıngırmınk



 Ninemin masalları hep böyle başlardı;
Tık,tık,tık...Şıngırmınk.
Kapı çalar,kapı açılır ve olay başlar.
İki gün önce bizde de aynen böyle oldu.
Kapı çaldı,açıldı.
Tıpkı masallardaki gibi bir sevgi,dostluk çıktı gelen paketten.

Onca emek meğer benim içinmiş.
Fiamma, benim dikiş yüksüklerim için yapmış bu rafı   :o)
Sadece onu mu?
Kaktüs iğnedanlık,ağaç broş,tavşan ve koleksiyonuma  iki dikiş yüksüğü...
Hepsi,hepsi benim için aşmış yolları.
Bakın;







Ne güzel değil mi?

Hediye almak çok güzel bir duygu elbet.
Ama duyduğum mutluluğu anlatmadaki acizliğimi hiç sevmiyorum.
Gel de tut şimdi yaşları...