19 Ağustos 2019 Pazartesi

Bir Şehrin Sokaklarında Kaybolmak

Ne diyordu sevgili, bilgili hocamız;
Bir şehri yürüyerek gezmediyseniz, o şehir hakkında hiç bir şey öğrenmediniz!

Biz gezdik... Adım adım. Sokak, sokak ve hatta lezzet lezzet.
Evet yine Antakya dayız. 
Üç gün gezdi, otuz üç gün anlattı diyorsunuz, değil mi? Deyin valla, haklısınız.

Haklısınız haklı olmanıza da, çok güzel şeyler anlatıcam ben size ama.




Bir kapı önündeyim,
Girsem suç
Gitsem ayaz...

Şükrü Erbaş


Severim bilmediğimiz bir kapı önünde durakladığımız o kısacık a'nı.
Karşınıza ne çıkarsa çıksın, yenidir.
O saatte, o şehirde veya onun yanında olduğunuz için ilktir.
Zaten ben sevmeye hazır atarım içeriye ilk adımı ;) Çok da hayal kırıklığı yaşamam o yüzden.
İyidir, hoştur genellikle rastladıklarım. 




Güzel ama değil mi :)





Gazoz kapaklarımı geri ver!
( ver ki kendi rüzgara çıngırağımı yapabileyim)





Bunu yemeden dönersem Alp beni hayatta af etmez. 
Dedim ve son akşam üzerini Çınaraltı'nda künefe tabağına düşerek geçirdim.






Sizdeki gizleri bir ben mi seziyorum, bir ben mi hayran hayran bakakalıyorum Allah aşkına :(




Gönlüm de, gözüm de bu sokakları değil,


 bunları görmeyi tercih ediyor.






Güneşin alevden saçları,aşınca karşıki tepeden... 

Peki hanginiz hatırlıyor akşam üzeri dilime dolanan bu güzel şarkıyı ?
Evet, parmakları göreyim lütfen :))



16 Ağustos 2019 Cuma

Hatay Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi

Olur mu? demeyin, oluyormuş.


Şehrin ara sokaklarında gezdiğimiz bir öğleden sonra, bir sokak başını dönerken gördüm tabelayı.
Haydaaa ! Nasıl yani?


Meraklı bakışlar, temkinli adımlarla güzel mi güzel bir kapıdan her iki anlamında da hayat'a girdik.


Canı sıkılmış bir portakal ağacı  karşıladı bizi.
Etrafında dönen yapı öyle güzel ki, ne diye sıkılıyorsun, bak bak hayal kur. Dedik


Ben müze güvenlik görevlisinin yalancısıyım;
yeni bir müzeymiş, henüz pek kimseler bilmiyormuş.


Üst katlardan başladık odaları dolaşmaya.


Her biri ayrı bir dünya. 


Duvarlardaki camekanlarda bitkinin fotoğrafı,
 bütün endemik özellikleri ve cam kavanozlarda kurutulmuş halleri var :)




Sadece şu tabelayı okumak bile ne çok şey öğretiyor.
Hatay da 2000 den fazla bitki türü varmış ve bunların 300 kadarı endemikmiş mesela.


Doğrusu ben bitki yağları ve kokuları ile daha çok haşır neşir oldum. Bütün şişeleri alıp banyonun duvarlarına dizesim geldi desem inanın :)




Lavanta haricinde kurutulmuş bitkilerle pek aram yoktur aslında.
Yine de yazılanları okuyunca her ilaç doğada diyor insan.




İç avluya bakan upuzun bir balkon boyunca bin bir çiçek adımlarımıza eşlik ediyor.


Keşfetmenin, şaşırmanın ve öğrenmenin sonu yok.
Hatay gezisine de varlığından haberdar olmadığımız yollar ve yerler şekil veriyor yine. 
Siz siz olun geçtiğiniz yollardaki her yazıyı okumayın bence arkadaşlar.
Hayır, sonuç güzel de,


zaman nasıl geçmiş, ne vakit akşam olmuş hiç anlamıyorsunuz.
Benden söylemesi ;=)







12 Ağustos 2019 Pazartesi

Antakya Arkeoloji Müzesi


En başa şöyle fiyakalı bir fotoğraf koyayım :) 


Sonra da hemen dışarı ışınlanıp tekrar bu harika müzeye giriş yapayım.
Dünyanın 2. büyük mozaik müzesine merak ve büyük bir istekle geldik.



Binası yenilenmiş, taşınmış ve çok da güzel yapılmış bir müze. İçinde sergilenen Roma Dönemi sütunları, mağara tabanı şeklindeki zemin, mozaiklerin cam balkonların altında kalıp üzerinde yürüyormuşsunuz hissi vermesi. Kırmamak için sakin sakin yürüme duygusu ile yaşanan o komik telaş, koleksiyonun genişliği ve güzelliği hepsi müthiş. 










Gözleri nereye gitseniz sizi takip ediyor.
Çat oradayım, çat kapı arkasında ama ne kadar köşe kapmaca oynasanız nafile.
Göz hapsindeyim resmen :)





Neredeyse tanışıyoruz kendisi ile.
İnanın bir ahbaba rastlamış gibiyim.



Hamidiye, Muradiye, 
Beni yeme, onu ye!

Okul yıllarından bir tekerleme
"Gulyabani" isimli komedi Türk filminden :))
Niye şimdi aklıma geldiyse ?





"ye, iç, neşelen ve mutlu ol" yazıyormuş. 
 Çözmüş yaşamın sırrını abimiz.








Odalarının zeminleri mozaik kaplı örnek bir Antakya evi.
Ne diyelim, ev de ev hani.







Çok şey de olduğu gibi, müze gezmek de arkadaşla güzel bence.
Ne iyi etmişiz değil mi Nalan.




Bakmaktan fotoğraf çekemediğim, çektiklerimin de bir şeye benzemediği yer.
Lahitler Salonu idi.


Her biri çok güzeldi, çok.

********* ********



Bir müzeye gittiğimde mutlaka mağazasına da uğrarım.
Yöreye özgü ne varsa, genellikle en saf ve temiz hali ile onun raflarında bulurum. Antakya Arkeoloji Müzesi'nden de defne yağı ile yapılmış sabun, küçüğümün koleksiyonu için bir küçük bardak (shotglass) ve elbette çeşit çeşit magnetler aldım. Yok onların koleksiyonunu yapmıyorum ama yapan arkadaşlarım her gittiğim yerde aklımda.

Hepsi baktıkça, kullandıkça bu güzel ama ilgi fakiri şehri hatırlatacaklar bana.

**********  ******** ********

Çok mu ara verdik? İlk kez mi bu kadar ayrı kaldık?
İkisine de evet ama çok güzel nedenlerim var.
Anlatırım bir ara.

Bayramınız kutlu olsun.
Gönlünüzden, ömrünüzden bayram sevinci eksilmesin sevgili dostlarım.
Daha sık görüşebilmek dileğim ve her zaman olduğu gibi sevgimle :)