Ne diyordu sevgili, bilgili hocamız;
Bir şehri yürüyerek gezmediyseniz, o şehir hakkında hiç bir şey öğrenmediniz!
Biz gezdik... Adım adım. Sokak, sokak ve hatta lezzet lezzet.
Evet yine Antakya dayız.
Üç gün gezdi, otuz üç gün anlattı diyorsunuz, değil mi? Deyin valla, haklısınız.
Haklısınız haklı olmanıza da, çok güzel şeyler anlatıcam ben size ama.
Bir kapı önündeyim,
Girsem suç
Gitsem ayaz...
Şükrü Erbaş
Severim bilmediğimiz bir kapı önünde durakladığımız o kısacık a'nı.
Karşınıza ne çıkarsa çıksın, yenidir.
O saatte, o şehirde veya onun yanında olduğunuz için ilktir.
Zaten ben sevmeye hazır atarım içeriye ilk adımı ;) Çok da hayal kırıklığı yaşamam o yüzden.
İyidir, hoştur genellikle rastladıklarım.
Güzel ama değil mi :)
Gazoz kapaklarımı geri ver!
( ver ki kendi rüzgara çıngırağımı yapabileyim)
Bunu yemeden dönersem Alp beni hayatta af etmez.
Dedim ve son akşam üzerini Çınaraltı'nda künefe tabağına düşerek geçirdim.
Sizdeki gizleri bir ben mi seziyorum, bir ben mi hayran hayran bakakalıyorum Allah aşkına :(
Gönlüm de, gözüm de bu sokakları değil,
bunları görmeyi tercih ediyor.
Güneşin alevden saçları,aşınca karşıki tepeden...
Peki hanginiz hatırlıyor akşam üzeri dilime dolanan bu güzel şarkıyı ?
Evet, parmakları göreyim lütfen :))