30 Temmuz 2020 Perşembe

Bayram Kahvesi





Bugün arefe.
 
İzniniz olursa Can Dündar'ın bayramlarda bir bölümü sıkça paylaşılan "Her Gün Bayram" yazısının tamamını paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu yazı son yıllarda "Yaşamak Bayramdır" başlığı ile Can Yücel' atfedilerek sıkça yayınlansa da, ilk defa 10 Ocak 2006 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Can Dündar imzası ile yayınlanmış.  

 Yukarıdaki kahve de bu limonata tadındaki yazının eşlikçisi olsun.

Çanta mı? Ben içine çifte kavrulmuş kuş lokumları ve anasonlu badem şekeri koydum ama bayramı tatil bilenlere totem olsun isterseniz:)


******** ********

Zamanla anlıyor insan: 3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Hayata rastgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.
***
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... 
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
***
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
***
Yeni bir sözcük öğrenmek, bir tünelin sonuna gelmek, müzmin bir işin kapısını çarpıp uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.
Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır. 
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır. 
"İyi ki yanımdasın" bayram, "Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
***
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.
Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır. 
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
***
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler. 
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır. 
Her gününüz bayram olsun!

Can Dündar – Can Yücel

 *********  ********

İşte böyle sevgili dostlar.

 Ben size "her gününüz bayram olsun" demeyeceğim. Benim temennim ;

"her gününüzde bayram neşesini bulmaya çalışmaktan vazgeçmeyin" olacak :)

Sevgi ile!




26 Temmuz 2020 Pazar

Şarkılar ve Özdemir Asaf


                                                               (Ulus-Gramafon Kafe de yağmurlu bir gündü)
ŞARKILAR
Her şarkının götürdüğü yer başka,
Hepsi başka başka sinmiş içime.
Biri, Büyükdereye götürüyor,
Biri on altı yaşımın Kadıköyüne.
Kimse sevgimi bilmez şarkısı
Eskiden ağlatırdı beni;
Şimdi düşündürüyor...

Ne zaman şiir vakidir deyip bir şairin mısralarını paylaşmak isteği duysam herkes den önce Özdemir Asaf geliyor, kuruluyor sayfaya. Diğerleri peşinden...
Bazı şiirleri daha az biliniyor ya, ille de onları mutlu etmek istiyor benim de gönlüm.
"ŞARKILAR" da onlardan biri işte. 
Kimse sevgimi bilmez şarkısını da dinledim defalarca. Bir film müziği duygusu veren güzel bir tango benim için. Biliyor musunuz şairin 61 yıl önce ikinci baskısı yapılan bir kitabı var bende. Hazine sandığımın en değerli parçalarından biri.

Bu güzel kitapla yolculuğumuz bile var Kars'a. Doğu Ekspresi ile şiir gibi bir seyahat yapmıştık Alp ile serhat şehrine.

Benim de yolculuklarda yanımda mutlaka kitap olur. Çoğunuzun yaptığı gibi gün evvel onlar yer alır sırt çantamda. Mutlaka bir de şair alırım yanıma yaşanacaklara tanık gibi.

Masada yollar,




bilekte marteniçka. Ah benim yorulmaz, uslanmaz Balkanlı ruhum.



Bir kaç yıl önce ÇSM'de Özdemir Asaf sergisi vardı. Gezmelere doyamamış, sonra gelip burada size de anlatmıştım.

Bu günün anılar kombini Özdemir Asaf'lı.
Masa örtüsü annemin pamuk ellerinden ,
61 Yıllık Özdemir Asaf abimden,
Üzeri çiçek desenli ahşap kalem kutusu ise çocukluğumdan. 
Neşeli günlerden, çok kar yağan yıllardan, kömür kokan sokaklardan. Sarı bereli sarı saçlı kızdan.
Şiirli günler dilemeden, Ankara da bir sevimli müze var diyeyim. Şairlerin, yazarların yolumuzu gözlediği. Bence aralarında konuşmaktan yorulmuş, bizi bekliyorlardır.


21 Temmuz 2020 Salı

Kahve Zamanı - Ukrayna

Kahvenin çaydan çok sevildiği bir ailede büyüdüm ben.  Bu yüzden çocukluk anılarım mis gibi taze çekilmiş kahve kokar. Kokunun hafıza ile olan vefalı birlikteliğinden olsa gerek, ya bir koku anıları çağırır ya da anılar koluna kokuları takıp gelir bana.




Her cumartesi ziyaretine gittiğimiz babaannem, hepimize sütlü kahve ikram ederdi.
Büyüğe de, küçüğe de. Sen küçüksün, sana sadece süt demezdi örneğin.
Hala gözümün önüne ağzından eksik olmayan sigarası ve elindeki cam bardakta üzeri kaymak bağlamış sütlü kahvesi ile gelir. 

Anneannem sigara kullanmazdı ve kahvesini sütle yapmazdı. Zaten babaannemle tek ortak noktaları ikisininde neredeyse temizlik delisi olmasıydı. Eminönü'nden aldığı  çekirdek kahveyi kendi kavurur ve el değirmeninde çekerdi.  Kahve kavanozunun dibi hiç bir gün görülmez, bitmeden mutlaka yenisi alınırdı. Rahmete erdiğinde sadece pirinç kahve değirmeni benim olsun istedim. Çünkü ilerde bir gün, o katlanır kolu özenle yerine takıp, ince bir gıcırtı eşliğinde ninni söyler gibi çeviren yumuk elleri hatırlayan sadece ben olacaktım. Biliyordum.

Her akşam mutlaka orta şekerli kahvesini içen babam öğretti bana kahve yapmayı.
Yemekten hemen sonra kahvesini içer, tabağına da ertesi günün okul harçlığımı koyardı.
Yani emeğe, emekçiye değer veren biriydi :))

Hem güzel kahve pişirmenin inceliklerini, hem emeğin bir karşılığı olduğunu, hem de harçlığımı hak etmem gerektiğini öğrendiğimde henüz ilk okul 3. sınıftaydım. Ömrünce iki kuruş biriktirmemiş, mal mülk sahibi olmayı avam zihniyeti bilmiş güzel babam  bunu niye adet edinmişti hiç bilmiyorum.

Fark ettim de, kuralcı kişiliğimin temellerinde babamın da bir kaç kürek harcı varmış meğer.

Neyse efendim. Ukrayna'dan gelen fincanla, kahve konusu buralara kadar geldi. 
İyi de oldu. Yoksa ben ne bulup ne anlatırdım bu yayın bolluğunda  ;)

Şimdi gidip kendime bir kahve yapayım.
Hatta bir de kahveli müzik açayım. Kahveli müzik miii? demeyin.
Ezginin Günlüğü ne de güzel çalar, söyler;

"Fincana kahve koydum gel, Bugün şeytana uydum gel Ay doğdu dağın üstünden, aman aman Dallarda beyaz çiçekler "

diye.





* Diğer kahve hikayeleri için sizi   BURAYA  alabilirim.

*Babamı da BURADA anlatmıştım.



20 Temmuz 2020 Pazartesi

Giritli Kamuran'ın Yeri - İzmir





Bir punduna getirsem, uzun  uzun yollardan sana gelsem.

Bahar olsun ama... İlk, son, hangisi olursa, fark etmez. İmbat zamanı Kordon daki Giritli Kamuran'ın yerine gitsek.

 Asuman'ın dantellerinin serildiği masada salçalı fesleğenli tost yesek. Kimseleri beklemesek (!) Beklediklerimiz gelmiş olsa ya da biz artık gelmeyecekleri beklemekten vazgeçmiş olsak.

Kahvemizi içerken Kamuran'ın Asuman'a yazdığı sevda mektuplarını okusak.
Okul tatillerinde birbirimize yazdığımız uzun, upuzun mektupların kaybına bir kez daha yansak.

Sen bana ciciannem'in bir türlü diktirip giyemediği ördekbaşı yeşili döpiyesini çizsen.

Ben kalbim pır pır bir yerlere gidecekken, senin beni tekrar önüne alıp söylene söylene saçımı topuz yapışını, göz kapaklarıma illede yeşil kalem sürüşünü  anlatsam sana yeniden. Özel zamanlarda saçımı hala topuz yaptığımı ama yeşil kalemden çoktan vazgeçtiğimi söylesem.

Sonra uslanmaz aşık Mithat'ı yine Türkçe öğrenmiş Fransız taklidinle işletsek :)) 
Ya biz çok kötüyüz derken ve buna gönülden inanmışken karnımız acıyana kadar gülsek. 

   Muhsin Erturul Sahnesi'nde, "Women in Love" da bütün bir koreografi su gibi akıp giderken ve seninle sahnenin iki ayrı köşesine uçmuşken benim her defasında o köşede kalakalmamı ve senin beni kurtarmanı hatırlatsam.

Hani bir teneffüs sırasında sen tutturmuştun kan kardeş olalım diye. Ben dünden razıydım da parmağımı delip kan çıkarmaktan korkmuştum. Sen elindeki pergelin sivri ucunu hart diye batırmış, sonra da "şimdi bu kanları içcez" demiştin. Ben birbirine sürtsek olmaz mı? diye ne kadar ısrar etsem de sonunda sen  kazanmıştın. Sence bir kaç damla ile de olsa hala birbirimizin damarlarında
dolaşıyor muyuzdur? Bak buna  birlikte kafa yorsak (!) mesela.

Dışarıda kış akşamının soğuğu, stüdyoda  Childern of Paradise'ı çalışırken her defasında Yonca'nın "Konyakçı" çizmelerine bakıp dansı mansı unutup nasıl gülme krizine girdiğimizi konuşsak.

Yine dolaptaki nane likörünü, masadaki gırgır dergisini paylaşsak.

Hangi sahildeydik unuttum ama (kesin sen hatırlarsın) bir deniz kenarında Nejat'ın getirip aramıza attığı Sezen'in son kaseti için birbirimizi nasıl acımadan tırmaladığımızı hatırlasak.... Sen biraz utansan, ben biraz intikam alsam.

Sen Feride ile Hale'nin taklidini yapsan yine, ben Heidi'nin. Sonra zilyonuncu kez gülsek bunlara.

Dedim ya...

Bir punduna getirsem, uzun  uzun yollardan bu sonbahar ben sana gelsem. 





* Giritli Kamuran'ın yerine hiç gitmediğimi belirteyim bu arada.Bir yerlerde karşıma çıktı. Gidip baktım, tam benlik :) Gitmişken bu fotoğrafları almıştım. Kimlerin bilmiyorum . Bu yüzden link veremiyorum, kusura bakmasınlar artık.Hem kötüye kullanmadım ki ;)

** Bugün Yonca aradı. Nane likörünün onun başının altından çıktığını söyledi. Bak her muzur şey benden değilmiş, adım çıkmış sadece :)



** 

17 Temmuz 2020 Cuma

Perşembenin Suçu Ne?



.

“İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemeli”
dermiş Goethe.

Bence herkes buna kendi ruhuna iyi geldiğini bildiği bir iki şey daha eklemeli.

Ben örneğin, bir parça yeşillik görmeli, bir iki çiçekle konuşmalıyım. Yağmur, kar, rüzgar, güneş demeden balkona çıkmalı, hayatın her koşulda süregiden coşkusuna, her defasında yeniden şaşırmalıyım. Laf aramızda bütün bunların yetmediği zamanlarda olmuyor değil. 
O vakit hayatın gönlümü dengede tutan tahterevallisinde niye hep aşağıda kaldığımı düşünürüm. Kimbilir, belki bir gönlü kırmış, pamuk bir kalbi küstürmüşümdür ? Oysa iyi bilirim dost değerini. Yani kolay harcamam öyle kendimi de, emeğimi de :) Burada her şeyden gerekli gereksiz laf  ürettiğime bakmayın. Ben de çoğunuz gibi karşımdakinin yaşadıklarımı tümüyle bildiğini sanmak gibi bir tembelliğin içinde oluyorum zaman zaman.

Neyse ki bugün Cuma :)
Arınmanın, mutlu etmenin, gönül almanın tam zamanı !

Şimdi perşembenin suçu ne demeyin n'olur.
Onu da pek severim :)
İnanmazsanız kendisine sorun !


14 Temmuz 2020 Salı

Arkadaşlarını Koru


Teşekkürler "MOUSESHOUSES"


Bana fareleri dahi sevdiren blogda hediye edilen bu afişi paylaşmazsam kendimi neredeyse vefasız hissedecektim.


Yıllardır takip ettiğim bu sevimli dünyadaki her paylaşımda detaylar beni hayrete düşürüyor. Hele özel zamanlarda, noellerde, paskalya, cadılar bayramı dönemlerinde bu ailenin çizimlerini merakla bekliyorum.



* Çoğumuzun farelerden irite olmasının nedeni o incecik ve gövdesine oranla uzun olan kuyruklarıymış biliyor musunuz?
Kuyrukları görmezden gelin, zamanla alışıyor ve seviyorsunuz hatta.




Kitap da oldular!

Wall Street Journal tarafından 
"Best New Childern's Books" arasında gösterilmiş Maggie'nin kitabı.






7 Temmuz 2020 Salı

Her Ev Bir Ömür - Bir Koleksiyoncunun Sihirli Ev'i

Bugün izninizle ilham veren çok güzel bir kadınla tanıştırmak istiyorum sizi
Sevgili Beyza, bana yüksük koleksiyonumun kazandırdığı blog dünyası dostlardan biri. Şimdiler de yazmıyor olsa da, arada dönüp nAifce de eski yazılarını okuduğum dostum.

Gerçekten naif, nane şekeri gibi bir kadın o. Anlatımlarında, biriktirdiklerinde ve sesinde içinizi serinleten, dünyanın çok güzel bir yer olduğunu hissettiren iyimser, pembe, masum bir şeyler var.
Anne, evlat, mühendis, iş kadını, gezgin, tasarımcı, yazar... ve çok etkileyici bir koleksiyoncu ve arkadaş.

İlk kez 7 yıl kadar önce dikiş yüksükleri bloğumda onu koleksiyoncu kimliği ile böyle anlatmışım.  

Onun eğlenceli çaydanlık koleksiyonundan aynı fotoğraf ile başladım yazıma.



Yıllar sonra geçen Mart ayı başında İstanbul seyahatimde nihayet biraraya geldik. Pandemi öncesi dışarıda yediğim son yemeği onunla paylaşmak enteresan bir anı oldu. 


Sonraki günlerden birinde söz verdiğim gibi onun Sihirli Ev'ine misafir oldum.
Sihirli Ev diyorum, çünkü ev sizi gerçekten büyülüyor. Gözlerinizi şenlendiren onca şey,  aklınızda paylaşmak istediğiniz her düşünceyi muzurca dans ettiriyor. Böylece  biraz ondan, biraz bundan, derken ötekinden, neyi nasıl konuştuk hiç anlamadım inanın. Her şey tanımlanamaz bir tat bıraktı sadece.


En sevdiğim sofra :) Elmalı pay, çay ve çok özel bir dost.
Şimdi bunları yazdığım anda özlemi acı çikolata tadında kahveme eşlik ediyor. 


Bu yazıyı hem onun Sihirli Ev'ini hem sizinle paylaşmak, hem de kendi ziyaretlerim için hazırlıyorum. Özlemi gönlüme düşünce buraya gelir gelir bakarım artık, ne yapayım :(


Burası arkadaşımın hobi odası. O da matruşkalı her şeyi seviyor benim gibi.
Bizim öyle çok şeyimiz birbirimiz gibi ki...


Bu fotoğraflardaki sisi pusu seviyorum.
Hayale imkan tanıyor. 


O bir gezgin ve dünyanın sevdiği yerlerini evine taşıması çok normal değil mi?




Kuklaları, maskları, baykuşları, nutcrackerları, don't distrubları, dikiş yüksükleri, palyaçoları, çocuk kitapları, kalemleri, defterleri...hepsi bir yana, harika el işleri de onun çok yönlülüğünün ve ince zevkinin kanıtı gibi.

i.









O, sanatçı bir annenin kızı ve ışıltılı bir genç kızın da annesi aynı zamanda.


Tüm bu tablolar ve daha fazlası sevgili annesinin eserleri.




Ben yine çaydanlıklarla,


ve çayla veda etmek istiyorum

         
                                                          (mekan; Kirpi - Koşuyolu)

Ve;

 Hayatın renginin GRİ olduğunu biliyorum artık , 
onun için eflatunca , pembece , mavice , lacivertce , yeşilce , kırmızıca , sarıca 
ve nAifce seviyorum herkesi "

Diyor bloğunda.  


ama öyle renkli bir dünyası var ki...


***************

Beyza'cığım, bazı fotoğrafları kaybettim canım.  Sebebi bu mudur bilmiyorum ama seni hissettiğim şekilde anlatamamak da kötü bir duygu.

Ama sen benim seni ne çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?


********************

Diğer ömürlük evler de burada .








3 Temmuz 2020 Cuma

Mavi Huydur Bende ve Konuşan Kitaplık




Bir renk değildir mavi
Huydur bende...

Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki...

Denecektir ki bir süre ve denenecektir
Bir akşamüstünü düşünmek
Bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki...

Gönül gözü görendedir,
Derinler mavidir...



Edip Cansever






Burası *Huacachina,Peru

Şiir gibi değil mi? Hatta şiirdeki göz gibi.
Ve
şiir de bazen Huacachina gibi.

Burada daha önce de yazdığım gibi bir kaç yıldır Milli Kütüphane de görme engelliler için kitap seslendiriyorum. Aslında seslendiriyordum demek daha doğru olacak. Malum sebeplerden ötürü, dört aydır gidemiyorum. Başka bir dolu şey gibi, kitaplara ses olmayı da çok özledim.

Geçtiğimiz kış aylarında Edip Cansever şiirlerini de seslendirmiştim. Daha önce Turgut Uyar, Özdemir Asaf, Yunus Emre seslendiren ben, Edip Cansever şiirlerini nasıl okuyacağımı bilememiştim. Sonra kendimce sihirli bir formül buldum. Çocukluğumda bazı akşamlar annemle babam sevdiği şiirleri abimle bana sesli okutur, özellikle babam arada düzeltmeler yapardı. Burada biraz dur, hızlı okudun, ama burada biraz üzülmüş şair... gibi.

O upuzun " Han Duvarları" nı böyle şiir gecelerinde ezberledim ben. Otuzbeş Yaş, o yaşa geldiğimde gerçekten yolun yarısı diye hüzünlendirdi beni hep o şiir gecelerimiz yüzünden :)
Şiir defterlerim de oldu yıllar içinde, acemi çekingen şiirlerim de. Hepsi o günlerden. Edip Cansever'in şiirlerini seslendirmeden önce o küçücük stüdyoya tüm ailemi sığdırdım ben de. Çocukluğun pembeli mavili yıllarını da aldım içeri. Sonra su gibi okudum gitti o güzelim şiirleri.


Merak ederseniz Milli Kütüphane Konuşan Kitaplık yazım BURADA

Şiirle kalın ya da bu şiir sizde kalsın.
Hatta mavi sizde huy olsun.



* Huacachina, Peru'nun güneybatısındaki Ica Region'da, nufusu 115 olan bir köy.


1 Temmuz 2020 Çarşamba

Bir İlham Veren Kadın Kahraman Daha - Beatrix Potter





1866 - 1943 yılları arasında yaşamıştır. tam adı Helen Beatrix Potter'dir. 

İngiliz yazar, illüstratör, doğa bilimci ve çevrecidir. Varlıklı bir ailenin kızı olarak 
evde eğitim görmüş, Çocukluğundan itibaren de doğa bilimlerine, 
hayvanlara ve İngiliz kırsal hayatına büyük ilgi duymuştur. Ülkede yetişen sayısız bitki ve mantarla pek çok fosilin çizimlerini yapmış ve ancak kadınların sosyal hayatta sadece bir eş olarak kalması gerektiğini düşünen Viktoryen dönemde ilk çalışmaları sonuçsuz kalmıştır.



1902 yılında Frederick Warne & co. adlı yayınevi tarafından basılan  " The Teal of Peter Rabbit "  adlı çocuk kitabından sonra adı duyulmuş, sonraki yirmi yıl içinde 23 kadar kitap yazmış ve resimlemiştir. Kitabını basan Norman Warne ile yaşadığı aşka sınıf farkından dolayı onay vermeyen ailesine kızıp 32 yaşında gayrı resmi şekilde nişanlanmasına rağmen Norman'ın birkaç ay içinde lösemiden ölmesi üzerine Londra'yı terketmiş ve İskoçya'da bulunan Lake District bölgesindeki Hill Top adlı çiftliği satın alarak buraya yerleşmiştir. 



O dönemde kitaplarından para kazanıyor olmasına şaşıran ailesine inat bölgede başka çiftlikler satın almaya devam etmiştir.


Bölgeye özgü herdwick koyununun neslinin tükenmemesi için çalışmalar yapmış ve Herdwick koyun yetiştiricileri birliği'nin ilk kadın başkanı olmuştur. Şimdiki zamanın kentsel dönüşümü benzeri saçmalıkların o zamanlarda kırsal dönüşüm olarak yaşandığı bölgede hayvancılığın ve tarımın yok edilerek yapılaşmak için çiftlik arazilerinin satışına karşı çıkanlardan olmuş ve çok sayıda araziyi satın alarak çiftlik sahiplerinin çalışmasına devam etmelerine önayak olmuştur. 



47 yaşında iken Lake District'in korunması için aktif olarak çalışan ve arazi alımlarında kendisine yardımcı olan bölgenin tanınmış avukatlarından William Heelis ile evlenmiştir. 
1943 yılında 77 yaşında öldüğünde 16 km2'lik arazi, on altı çiftlik, 
pek çok köy evi ve Herdwick koyunlarından oluşan mal varlığını İngiliz halkına, yani 
National Trust'a bırakmıştır.


Kentsel, ay pardon kırsal dönüşmemiş doğal miras niteliğindeki Lake District ise 
günümüzde şöyle bir şeydir.
 




Beatrix Potter tarafından yazılan, Frederick Warne tarafından basılan "the tale of peter rabbit" 'in 28 bin kopyası 1 yıl içinde satılmış ve 1902 yılında pelüş oyuncakları piyasaya sürülmüştür. dünyanın lisanslı ilk karakteridir.

Çocuk klasikleri arasında yer alan Beatrix Potter'ın başroldeki karakteri. 
"tavşan peter'ın bütün maceraları" Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkmış.
 Orijinal resimleriyle pek  sevimli.

"the world of beatrix potter" adlı bir çay markasına isim anneliği etmiş ilüstratör. kedicikler, fare, kaz ve kurbağa gibi süper çizgi karakterleri hala öykülerden minik alıntılarla bu 
İngiliz çay markası teneke kutularının üzerinde kullanılmaktadır.






Son olarak ;
Bu fincanları sevmeyen var mıdır?




Sağlıkla kalın...



* Arkadaşlarım hayatın filme aktarıldığını söyleyince gidip baktım. Bakmakla kalmadım, bir de izledim... Beatrix'i ayrıca çok sevimli buldum.