15 günlük karlı, yağmurlu İstanbul macerasından sonra,
Harem den kalkan otobüs henüz elime tutuşturulan kahveyi bitirmeden beni İzmit-Halkevi'nde indiriverdi.
Bu şehrin gözü yaşlı haline alışkın olduğum için yağmur hiç gücüme gitmedi.
Hani yağmasa, bir şeyler eksik kalacaktı sanki.
Kadıköy de bilet almalarına yardımcı olduğum üç İtalyan, yol boyu hiç susmadıkları için mi nedir
şakaklarıma yerleşen ağrı eşliğinde yolumu evire çevire, uzata uzata gittim varacağım yere.
Bir gün Kabristan ziyareti, bir gün arkadaşlarla yemek, gece kalmaları falan...
Hepsi hepsi iki gün.
Yine de huzur oldu, yerleşti kalbime.
Gelenek haline geldi. Yaz, kış ne zaman gitsem, marinadaki bu emektar teknede balık yiyoruz.
Teknenin motoru yok ama ikinci kattaki salonun tam orta yerinde bir kömür sobası var :)
Garsonumuz beceremeyince biz yaktık, etrafına dizildik.
Sobalı günlerin anıları eşliğinde bir güzel ısındık.
Bana göre şehrin simgesi olan Saat Kulesi teknenin içinden böyle puslu göründü.
İzmit (Nikomedia) 46 yıl Doğu Roma İmparatorluğu'na başkentlik yapmış bir yerleşim.
Kulenin bir de güzel fotoğrafı olsun dedim. Bunu buldum.
Bir de bunu.
Çünkü
Kaldığım yerden geceleri aynen böyle görünüyordu körfez.
Atatürk heykelini anmadan olmaz!
O yıllar yılı bana hep batıyı gösterdi, ben doğuya gittim ne hikmetse.
Belki de Selanik'i işaret ediyordur. İkimizde oradan geldik. Diyerek :)
Ata'm ya, sen şimdi Selanik'i gösterirsin, ben Pekin'e falan giderim. Aman! diyeyim.
Aslında bakmayın siz sanayi şehri dendiğine, benim için okul yıllarımın, gençliğimin kenti İzmit.
Bu yüzden her ziyaretim aslında bir "Sıla-i Rahim"
Güler'in bakışında 40 küsur yılı birbirimiz hayatlarının içinde yaşamış olmanın şaşkınlığı,
benim yüzümde ise mutluluğu var. Yoksa, uzaylı falan görmüş değil :)).
İlkokul yaşlarımızda o Eskişehir den geldi körfez şehrine, ben İstanbul dan.
Ben onun doğduğu şehir Ankara da yaşıyorum 17 senedir, o ailemin yattığı topraklarda hala.
Hayat nasıl da garip oyunlar oynuyor insanlarla değil mi?
*********
Şimdi çok özlediğim evimdeyim.
Birikmiş bir yığın işim var. Ziyaretler, alış verişler, yeni yeni işler...
Söylemeden edemeyeceğim. Bakın bu "yeni yeni"nin altında çok güzel bir şey var.
Yakında anlatırım, haftaya belki de :))
Arada böyle uzaklaşmak iyi geliyor galiba.,
Yoksa sabahın 5'inde, Ankara'nın ayazında, mahlep kokulu ışıklı bir pastanede,
şehrin uyanışını beklerken niye güler ki insanın suratı?