Ulus da bu harika yapıda sergilenen kültür eserlerine kaçıncı ziyaretim bilmem.
Her seferinde ilk kez gidiyor gibi oluyorum.
Her defasında başka bir bölümde takılı kalıyorum.
Geçen hafta yine uğradık arkadaşımla.
Sebep oldu bir fatiha da biz okuduk sevgili Ata'nın ruhuna..
Sonra sakin koridorlar boyu gezdik durduk.
Bugünlerde çokca ilgilendiğim Efe Oyalarına takıldı aklım gözüm.
Kına töreni
işlemeler, para keseleri
sünnet odası neler neler hatırlattı.
Beykoz Camları ve Çeşm-i Bülbüller.
Çeşm-i Bülbül, yani Bülbül Gözü. Tıpkı bülbülün gözü gibi döndükçe harelenen camlar.
Yıllar önce en kıymetli olanlarının içinde kan damlası bulunanlar olduğunu öğrenip şaşırmış,
sebebine ise üzülmüştüm.
Şöyle ki; yıllarca ocak başında cam üfleyen ustaların kimi zamanla verem illetine tutulur,
çalışırken tutuveren öksürükle ciğerlerinden gelen kan damlacıkları nefesle camın için kaçar ve orada hapsolurmuş. Ne zaman bir yerde çeşm-i bülbül görsem, aklıma bu hikaye gelir. İçim acır.
İznik Çinileri
Duvarda bir resimlik.
Namaz kılarken kapaklar kapanır, suretler gizlenir.
Arzuhalci; ne güzel bir kelime değil mi? Arzunuzu halinizi anlatan..
Sikke formunda Hilye-i Şerif
Hacı Bayram Türbesi' nin kapısı. 14. yy
Ahşabın güzelliği....
Ve aklımızda tazelenen onlarca anı ile veda vakti.
Yine bir müzede buluşmak üzere.
Yeni hafta hepimize sağlık huzur ve bereket getirsin.