Nerden çıktı şimdi Mart ?
Yok, içinizden geçeni seslendirmiyor, resmen kendi ağzımdan çıkanı yazıyorum.
Sıcak günleri böylece yok sayayım desem, Ankara geceleri serinledi bile.
Günü öyle böyle kotardınız mı, akşam oh! gözünü sevdiğim bozkır havası doluyor pencerelerden.
Bugün 4 Ağustos. Son yazımın üzerinden neredeyse bir ay geçmiş.
Geçmiş de arada "Mart" kaynamış gitmiş.Şu üç günü geçirmeden yazayım da,
"neredeyse"nin hakkını vereyim dedim. Karşıma önce blogspot'un azizliği, sonra bu taslak çıktı.
Ben bunca olan biteni ki, günlerin koşturmacasından henüz Küçük Ev'in kilidi açılmadı, yaz komşularıma kavuşulmadı, denize parmak uçlarımız dahi değmedi.
(geçen yaz'ın gerçeği, bugünlerin hayali )
. Bu gidişle ev "Yaz-lık" değil, "Güz-lük" olarak ad değiştirecek.
Ne mi yapıldı? Ay şimdi nasıl anlatsam... Bi dakka....
Önce kocaman bir şenlik düzenlendi. Bir sürü harika insanla tanışıldı.Sonra başka şenliklere katılındı. O şenliklerin geliri ile gönlümüze huzur, evimize bereket veren çok cici işler yapıldı.
Sonra Milli Kütüphane de görme engelliler için kitap seslendirme işine geri dönüldü.
Okundu da okundu. Okumalara bir türlü doyulmadı.
( dün de oradaydım :) )
Sonra doğduğum, sevdiğim memleketimde bir ev açıldı.
İstanbul da da bir "küçük ev"imiz var artık. "küçük ev"leri seriye bağladık. Haydi Hayırlısı!
Bu vuslat orada harika15 gün geçirmeme ve çok sevdiğim arkadaşlarımla buluşmama sebep oldu. Eşya taşı, yerleştir, sil, süpür işlerinden kaçıp Boğaz'a, Kadıköy'e, Moda'ya, Eminönü'ne sığınıldı. Evet sıcaktı, çok sıcaktı ama olsundu :)
Sonra Ankara, sonra düğün dernek için Adapazarı, sonra tekrar İstanbul ve şimdi birkaç günlüğüne Ankara dayım.
Hazır başına kurulmuşken, hazır içim dolup taşarken ve sonra yine yollara düşeceğimden
ne var ne yok anlatayım da içim rahatlasın istedim.Vallahi aklımdasınız, billahi çok özledim.
Nasıl bir bağ kurmuşum ben sizinle... İnanın bir ad bulamadım.
Burada keseyim, daha bir sürü yayın hazırlayıp köşeye koymam lazım.
Ne fena bir şey sizden ayrı kalmak. Arada "pıt-pıt" yayına sokarım.
Siz arada uğrar selam bırakırsınız belki, değil mi ama?
Bu yemek fotoğrafı benim için çok özel. Küçüğüm götürmüş, atanmasını böylece kutlamıştık.
Mekan "Masabaşı" Tunalı Şubesi.
Masadakilerin kocaman görüntüsü için özür dilerim. Dönüp kırpacak halim yok, kalıversin.
Bakmayın siz, bakmayın !
***********
ÇSM de 18 Mart ile ilgili sergi vardı.
Her sene bıkmadan gezdiğim. Ben yine orada, yine kalp paramparça.
*********
İstanbul'un havasını almış getirmiş Büşra'cığım.
Uzak muzak akraba değil, harbiden yeğenim sanki güzel gülüşlüm.
Anıtkabir, Meclis binaları, Müzeler, Hacı Bayram.... Benim misafir güzergahımı tavaf ettik birlikte.
*********
"Öykülü Fular" larim mırıl mırıl hikayelerini anlatıp üremiş gecelerce.
********
Yarim işlere savaş açtığım günlerin epey sonrasında deniz fenerlerim bitmiş.
-Teşekkürler kalbimde. Diyerek, belgelerin yerine işlemelerimi yerleştirmişim.
İşte böyle iken, böyle blogcanlar. Bugünlük bu kadar olsun izninizle.
Daha çook yazmam gerek.