Bu fotoğraf bana ait değil.
Şehrin bu panoramik görüntüsünü bir sitede buldum. Tam olarak hafızama yerleşen görüntü olduğundan buraya taşıdım. Evet, ben böyle bir akşam üzeri ışığında hatırlıyorum şimdi Hatay'ı :)
***************
Mart ayı idi. Arkadaşıma öneriler sunuyordum. Oraya gidelim, olmaz. Buraya gidelim, gittim...
Sonunda, beni Hatay'a götürürsen gelirim dedi.
İki, üç hafta sonra çok uygun yurt içi uçak biletleri çıktı karşıma.
Başka bir şey dileseydik keşke diyerek ,hazırlanıp düştük yola.
Gecenin bir vakti indiğimiz hava alanından servis aracılığı ile kalacağımız Antakya Öğretmen Evi ne kolayca gittik. İki günlük gezimiz için önceden hazırladığım programı uygulayıp oldukça verimli zaman geçirdik. Tabii Nalan'ın daha önce Samandağ da geçirdiği bir yıldan edindiği deneyimler, nereden ne alınacağı konusunda çok faydalı oldu.
********
Habib-i Neccar Camisi
"Habib-i Neccar Camisi, Antakya’nın 638 yılında Müslüman Arapların eline geçtiği dönemde inşa edilmiştir. Bugünkü Türkiye sınırları içerisinde inşa edilen ilk cami olduğu kabul edilmektedir. Kurtuluş Caddesinde bulunan cami Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nde geçmektedir.
Rivayete göre, MS 40’lı yıllarda İsa’nın yardımcıları Antakya’ya gelip tanrının tek olduğunu anlatmaya çalıştıklarında onlara inananların başında bir marangoz (neccar) gelir. Neccar Pagan inanışından vazgeçip onlara katılır. Ancak havarilerin yeni vaazları halkı öfkelendirir. Kral da havarileri hapse attırır. Bunun üzerine Antakya’ya yeni bir elçi, Şem’un Safa, gönderilir. Şem’un, mucizeleriyle kralı ikna eder ve arkadaşlarını kurtarır. Halk ise havarilere inanmamakta kararlıdır. Uğursuzluk getirdiklerini düşündükleri için onları taşlayarak öldürmeyi planlamaktadır. Habib-i Neccar öfkeli ahaliyi durdurmaya çalıştığı sırada öldürülür. Rivayet edilir ki kesilen başı, Lübnan Dağı’nın tepesinden, şimdi türbesi ve mezarının bulunduğu yere kadar yuvarlanır.
Cami, Memlük hükümdarı Baybars zamanında eski bir tapınağın yerine yapılmıştır. Caminin kuzeydoğu köşesinde, yerin 4 metre altında Habib-Neccar’ın ve Şem’un Safa’nın, girişte ise Yuhanna ve Pavlos’un türbeleri bulunmaktadır. Etrafı medrese odaları ile çevrilidir. Cami avlusunda bulunan şadırvan ise 19. yüzyıl eseridir"
Diye anlatılıyor kültür portalında.
*********
Programımın iki güne sığmayan tek konusu yeme içme mekanları idi.
Okuduğum yazılarda yere göğe sığdırılamayan "pöç kebabı" mekanına ait hiç de iyi bir izlenimim yok. Yer bulmak için uzun süre beklenilen bu yerde çalışanlar son derece şımarık, ilgisiz ve ukalalar.
Yer bulabilmenin sevinci bir saat yemeğimizi bekledikten sonra hüsrana dönüştü.
Bu gerçek. Yani poz falan vermeden çekti Nalan.
Hani şöyle dur, dese açlıktan parmağımı kıpırdatacak halde değilim.
Baktığım yerde ise bir saattir gelemeyen kebabın fotoğrafı var :)
********
Neyse ki, sabahları öğretmenevi'nin güzelim biberli ekmekleri vardı da, hepsine değdi.
*********
Hatay sokaklarında ipek dokuma satan bir çok küçük mağaza var.
Hatay da ipek dokuma işi Halepli ermenilerin bıraktığı bir mirasmış.
Ve bir zamanlar yöreye özgü Sarı Koza varmış. Bilmem ki, ben ustanın yalancısıyım.
Şehrin sokakları bakımsız ve düzensiz.
Bu geleneksel mimarideki taş evlerin pek çoğu dökülüyor resmen.
İnsanın içi acıyor :(
Çok mu zor ayağa dikmek, yaşama yeniden katmak bilmem ki?
Oysa her birinden ne güzel butik oteller, müzeler, sergi salonları, kafeler olur.
Bu güzelim evlerin çığlıklarını niye kimse duymuyor?
**********
Hatay Meclis Binası'nın bugünkü haline bloğumda yer vermek istemedim.
Binanın tabelasında bile alt katındaki kafenin ismi yazılmış çünkü.
Üzülmekten daha çok kızdım inanın.
Nasıl bir mantıktır bu anlamak mümkün değil.
Binayı gezmek için mutfak kokuları ile dolu bir kafenin içine girmek zorundasınız.
Çünkü neredeyse tüm binayı kullanıyorlar.
Neyse ki, Hatay'ın kaderinin oylandığı sinema salonu olduğu gibi kalmış.
Koltuklar o gün kullanılanlar. Sadece yeniden cilalanmış.
Mermer üst kat basamaklarını çıkarken
duvarlarda daha önce ziyaret etmiş ünlülerin fotoğraflarına rastlıyorsunuz.
Hatay; ilk ve tek cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen olan eski ülke yeni şehir aslında.
Ki, Çankaya da yaşadığım yıllarda CumhurbaşkanıTayfur Sökmen'in kızı ile tanışmıştım.
Pembe Köşk de İsmet İnönü'nün kızı Özden Toker hanımefendi ile sohbet ediyorduk.
Ben kendisine o tarihlerde Ankara Atatürk Lisesi'nde öğrenci olan kayınpederimin yaz tatilinde Anıt Kabir'in inşaatında 15 gün çalıştığını, bütün öğrencilerin bu göreve gururla, sevinçle gönüllü olduklarını anlatıyordum. Bunu bilmediğini söylemiş, hemen asistanına notlar aldırmıştı. Bu arada kapı çaldı ve 80 yaşlarında bir grup hanımefendi içeri girdi.
Omuzlarında uzun bir kürk palto taşıyan ufak tefek bir hanımla tanışmam gerektiğini ve onun Hatay Cumhurbaşkanı'nın kızı olduğunu söyledi.
Yıllar sonra Hatay Meclis Binasını gezerken bu özel anıyı hatırladım.
Hatay; Mondros Mütarekesinden sonra 1918 yılında İskenderun Sancağı olarak Fransız Birliklerine bırakılmış. 1938 yılına kadar süren mücadeleler sonunda 5 Temmuz 1938’de Türk Askeri Hatay’a girmiş. Kurulmuş olan Hatay Devleti 10 ay 26 gün sürmüş. 29 Haziran 1939’da Hatay kurultayında alınan bir kararla Hatay Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmış.
Atatürk'ün bu büyük çabası ve masa başı savaşının ayrıntılarını anlatan gazete kupürleri şimdi binanın duvarlarını süslüyor.
**********
Aslında 2,5 gün kaldığım bu şehri anlatmak günler sürer.
Bu yüzden her yazımda oradan oraya atlayışımı hoş görün lütfen.
Şimdilik bu kadar. Sonraya da bir şeyler kalsın olur mu?
Daha müzeler ve Samandağ var. Vakıflı ermeni köyü var, Titus Tüneli var....