Geleneksel hale getirdik, her yaz günübirlik turlarla yakın çevremizi keşfe çıkıyoruz.
Fotoğraflar, video çekimleri soğuk kış gecelerinde bir sürü şeyi hatırlayıp gülmemize vesile oluyor.
Erkek çocukları annelerine "şuranı buranı düzelt ya da şöyle bak anne "demek yerine en komedi halini çekip gülünecek ekstra malzeme edinmeyi sevdikleri için genellikle konuşurken, bir şeyler yerken, aval aval bakarken çekilmiş fotoğraflarım çoğunlukta oluyor.
Halbuki ben bastığım taşı, uçan kuşu, gözümün gördüğü ne varsa belgelemek isterim.
İsterim de teknoloji onlara çalışıyor.
Onların telefonları daha güzel fotoğraf çekiyor, makinemden ıpadime aktaramıyorum falan.
Bir dünya lafı etmemdeki sebep, alakası olsun olmasın, gezi fotoğraflarında görünmem.
Bir iki kareyi de internetten aşırmamdır.
Hadi artık müzeyi gezmeye başlayalım mı?
Eksile, yıkıla bir bölümü kalan bu tarihi yapı 1915 de
Fransız ve İngiliz askerlerinin karargahı olarak kullanışmış. Şimdilerde müze.
Bozcaada Çanakkale Savaşı boyunca bu iki ordunun ikmal ve tedavi merkezi imiş zaten.
A, sonra bir baktım ki desen aslında Tenedos (Bozcaada) sikkelerinin üzerinde kullanılmış. Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi'nin de amblemi.
İçimde bir Sunay Akın yaşıyor sanırsam ;)
Müzenin girişinde sizi bu beyefendi selamlıyor.
Bu arada müze bir koleksiyonerin eseri. 2006 Yılında M. Hakan Gürüney 'in kişisel koleksiyonunu kendisine tahsis edilen bu 130 yıllık binada sergilemesi ile temeli atılmış.
Müze yılın altı ayı açık. Sonbaharda tüm objeler İstanbul'a taşınıyor.
Büyük bir emek, saygıdeğer bir çaba ile bizi yakın tarih yolculuğuna çıkarıyor.
Hem de küçücük bedeller karşılığında.
Ben bu tip yerlerde hatıra eşya satan bölümden alışveriş etmeyi de çok önemsiyorum.
Ne denli zor ayakta durduklarını biliyorum çünkü.
Buradan nacizane bir istek;
Nerede olursanız olun lütfen müzeleri ziyaret etmeye çalışın.
Ödeyeceğiniz her kuruş çok güzel bir şeyin bedeli olacak inanın.
Adanın Rum sakinlerinin kullandıkları eşyalar.
İkonalar, dua köşeleri,
Esnafların alet, edavatları, kısaca yıllar içinde günlük yaşamın şahitleri....
Haydi, hoop çocukluğumuza !
Daha bir çok fotoğraf var ama içinde bulunduğum durumda bir gönderi hazırlamak bana göre çok zor.
Ben evdeki bilgisayarımı istiyorum !!!
Yazıyor, yapıştırıyor sonra kaybediyorum. Yani uğraşsan olmaz işler, ben de oluyor :(
Kusura bakmayın, bu yaz böyle.
İnadına inadına yazmalı, kara günleri küçük sevinçlerin pırıltıları ile aydınlatmaya çalışmalıyız.
Yoksa gündemin karanlığında boğulmamak mümkün değil.
Aydınlık günleriniz olsun dostlar.