Üç aydan fazla süren bir çiçek, bana göre bahçe düzenleme festivali bu.
Çünkü toplamda gördüğümüz çiçek sayısı, bizde ortalama bir seradaki kadar etmez.
Belki de bu sebepten halk arasında çiçek bir kıymetli, bir kıymetli sormayın.
Bir kere öğleden sonra birine ziyarete giden herkesin elinde bir çiçek. Genç, yaşlı, kadın, çocuk...
Evet, evet... Demet falan yok, bir, bilemedin iki sap bir şey!
Hele öyle bizdeki gibi fiyonktu, tüldü, incikti, boncuktu hak getire. Sapına bir saman çöpü. İşte bitti !
Tek bir Margeret'i nezaketle taşıyanı gördü bu gözler :o
Şehir zaten yemyeşil.
İklimden dolayı çoğu ağaçlar en az beş katlı bina yüksekliğinde ve sürekli kuşlar ötüyor.
Hele bu mevsimde güneş batmadığı yani tam karanlık olmadığı için garipler hiiç susmuyor.
Sesi ötmekten çatallaşan kuş var, inanın :)
Bahçe aksesuarları mı desem? Ne desem?
Bir yağan, bir duran yağmur altında gezdik bahçeleri. Hava genelde kapalıydı.
Bu yüzden biraz karanlık çıktı fotoğraflar.
Bu bahçe paravanlarını çok beğendim.
Hele çakma kütüphane olanı :)
Ve Kadriorg Sarayı
Eski Şehir den iki kilometre ötede Kardiorg Sarayı.
Anlayacağınız yine yürüdüm. Tülin'in Tallinn de işi ne ?
Sarayı Çar Deli Pedro tarafından 1710'da karısı için yaptırılmış. ( bu adam çok da deli değil galiba )
Güzel binanın bir bölümü şimdilerde resim müzesi.
Girişte tanıdık biri karşılıyor gelenleri. Bizim oralardan, Venüs.
Sarayın kocaman arka bahçesi ön tarafından güzel.
Havuzlar, heykeller, bahçeler, yollar her yer, her şey tertemiz.
Ulus'un hatta Ankara'nın simgesi güzelim heykeli, bir araba fırçası, hortum ve bir merdiven olsa !
diye diye seyrettiğim geliyor aklıma.
Müzenin hediyelik eşya dükkanında her şey satılıyor neredeyse.
Fiyatlar ise uçuk!
Örneği fotoğraftan çıkaran marifetli arkadaşlarım, şu bir çift eldiven 34 Euro! yaaa..
Bak yine yoruldum!
Müze falan anlamam, bulduğum yere çökerim arkadaş!
Hem zaten ben de müzelik oldum artık. Bakın hiç sakil durmuyorum ortamda :))
Hadi şimdide günün final fotoğrafı;
Bu merdivenler bir ormana çıkıyor. Çıktık, ormanda yürüdük ve Baltık Denizine vardık.
Onu da sonra anlatayım, olur mu? Çok uzattım yine :))