Corona günlerinin ülkemizdeki ayak sesleri henüz duyulmaya başladığında ben İstanbul'daydım.
Evet evet, dikkat ettim yine de.
Serpil Abla ile buluşup çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı ziyaret edecektik.
İlk kez görünce uzaylı gören masum köylü ruhu ile bu fotoğrafı çekmiştim.
( sosyal mesafeyi ihlal ettiğimiz tek an )
Şule (blogger fiamma'nın güncesi. Efsane kocakarı iğnedanlıklarının ve daha bir çok güzel işin yapımcısı, aynı zamanda esprili anlatım dili ile kalbimin fatihi ) ye ziyarete gittik Serpil Abla ile.
Kısa zaman diliminde ne anlatacaklarımız, ne de özlemimiz bitti.
Dönüş yolunda Serpil abla'nın kuş yuvası evinde birlikte kahve içtik.
*--------*--------*--------*
Serpil abla, deniz kokulu, yakışıklı, bir uzun yol kaptanının kızı olarak,
Beşiktaş'ta Kız Kulesine göz kırpan bir yokuşun başındaki bu konakta doğup büyümüş. Gün gelmiş evlenmiş, bir kız çocuğu annesi olmuş.
Sonra uzun yıllar emek verdiği bankacılık sektöründen emekliye ayrılmış.
Şimdilerde evinin koridorunda kendi ellerinden çıkan bu tablodaki cumbalı, cihannümalı konağın yerine yapılan bir apartmanda yaşıyor.
Biz 10 yıl kadar önce blog vasıtası ile tanışmıştık. Benim düzenlediğim yardım şenliklerine uzaktan, yakından dahil olup varlığı ile bunca zamandır beni hep çok sevindirdi. Bugün de arkadaşları ile hala minicik bebek hırkaları, yelekleri örüp yollarlar bana. Sen bir yer bulursun. Diye :)
Sadece bu değil ki, boyar, çizer, işler, diker, benim en sevdiğim minyatürler onun pamuk ellerinden çıkar. Sonra tüm bunların gelirini başkaları için harcar.
Daha ne güzel gönül işleri yapar da anlatamam, korkarım ;) Çünkü o her güzel şeyi, sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi yapar.
Bir de her yıl 10 Kasım da, Anıtkabir'e Ata'mıza gelir mutlaka.
Mümkünse Şule ile. Yani yılda bir görüşmemiz sağ olduğumuz, sıhhatimiz el verdiği sürece garanti inşallah.
Bir kahve içimi gittiğim evde zaman nasıl geçti anlamadım.
İzin alıp bir kaç fotoğraf çektim. Ortak arkadaşlarımızla paylaşıp, onları da bu ziyarete bir şekilde dahil etmek için. Yine de üzeri aile resimleri ile dolu duvar tipi piyanosunu, çiçeklerini, her yerde duvarları süsleyen biblo raflarını... daha bir dolu şeyin fotoğrafını çekmedim.
Sohbet öyle güzel, vakit o denli dardı ki. Yine de binlerce anının elle tutulur, gözle görünür hale getirdiği o güzel evde gün bitiverdi.
Geçen gün aklıma blogda daha önce açtığım başlık için ( her ev bir ömür )
ne güzel bir paylaşım olur diye düşündüm . İzin de alınca kendisinden, siz de benim gözümden bu eve misafir olun istedim.
Çaydanlık severim ama çinko olanların yeri başka sanki.
Daha bir çocukluk, mahalle, komşu oturmaları falan gibi :)
Benim tavuk seven çok arkadaşım var biliyor musunuz?
Mutfak bir kadının kalesi değil mi?
Peki sizin kaleniz de bu kadar şirin mi?
Biraz da minyatürlerine bakalım mı?
Daha neler neler... Hepsi bu özel kadının el emeği.
Evler, evler, evler.... bu ev de her yerdeler.
( şiir gibi oldu :) )
Üstteki karede fiamma'nın kocakarılarından varmış bakın.
Ben de şimdi gördüm.
"Batarken güneş ardında tepelerin,
Geldi veda vakti teletabilerin"
Aranızda bunu hatırlayan vardır. Çocuklarla izlediğimden hala aklımda benim de.
Biraz da evdeki adlarımdan biri "pembe teletabi" olduğundan galiba, bunca zaman geçmiş unutmamışım.
Sahile yürüyerek indim ve vapurla Kadıköy'e geçtim sonra.
Açık havada ve tenha bir vapurla.
Bu fotoğraf geçen yıl Ekim ayında, Serpil Abla'yı Abbas Ağa Parkı içindeki muhtarlıkta ziyaret ettiğimde çekilmişti. Hep böyle gül güzel kadın.
Ben seni çok seviyorum.
blog; aksungur46.blogspot.com.tr
Son bir şey daha :)
Sağlıklı günlerde yeniden buluşmak dileğimle.