Yeni bir yılın kapımıza dayandığı bu günlerde Ankara sevdi Karlar Ülkesi olmayı.
Uzun zamandır gidemediğim huzurevine yine randevu alarak, yine özel bir eğlenceye denk getirerek gittim. Bir gün önce sakinlerinden biri vefat edince, planlanan kutlama iptal edildi.
Tabii kolay değil, bunca insanın aile sıcaklığı arayışı ile sarıldıklarından birini kaybetmesi.
Hüzün öyle yoğundu ki, bana anlatmış olmasalar da farklılığı hissedebiliyordum.
Herkes kendi dünyasına çekilmiş, üzgün ve yorgun...
Beni yine Yurdagül Hanım ve Müdür Bey karşıladı. Hatırlanmaktan mutlu.
Öğleden sonrayı ziyaretçilere ayırmışlar. Yine pırıl pırıl gençler elleri kolları dopdolu geldiler.
Boccia turnuvasına hazırlanan huzurevi takımı ile antreman yaptılar.
Böylece ortama bir parça da olsa enerji ve neşe geldi.
Bu tatlı hanım artık arkadaşım olan Yurdagül.
Tam dört yıl olmuş tanışalı, arada sırada görüşeli.
Huzurevi sakinleri ile fotoğraf çekimi ve yayımı yasak olduğundan, çektiğim karelerde huzurevi sakinlerinin tanınabilir olmamasına azami dikkat ettim. Yoksa seyircilerde vardı, tezahüratta :)
Anlatmadan geçemeyeceğim bir şey var ki,
personelin hem yaşlılarımıza hem misafirlerine gösterdikleri sımsıcak ilgi.
Hepsi inanılmaz şevkatli, sabırlı ve hoşgörülüler. Bu anlamda burada kalanlar ekstra şanslı.
Bu not tutacaklarını güngörmüş yorgun eller faaliyet odasında hazırlıyor.
Takılar yapıyor, ahşap boyuyorlar birde. Sonra kermeslerde minik gelirlere dönüşüyor her biri.
Girişte ayrıca bir panoda satılık ürünler gelen ziyaretçilere sunuluyor.
Harika bir öğretmenleri var. Biliyor musunuz, bizim yaptıklarımız içinden örnekler ayırdı.
Bir de malzeme ihtiyacından söz etti.
İncik, boncuk, ip, keçe, boya. ... Ne varsa. Ben evden toparlamaya başladım bile.
İşe yarayacağını bildikten sonra, memnuniyetle boşaltırız çekmeceleri, rafları değil mi ?
Öğle vakti gittim, akşama kadar kaldım bu defa.Öyle hediyeleri ver, kaç yok !
Bırakmadılar zaten. Epeydir görüşmemişiz. Her ne kadar haklı sebeplerimiz olsa da, söz verdim bir daha arayı bu kadar açmamaya.
İçime çöken karanlık akşamdandır diye avutarak , ışıklı bir yerlere attım kendimi sonra.
Yok! Olmadı ya, neyse....Bedenimi yorunca ruhum dinlenmiyormuş. Anladım.
Noel Babayı bulmuşken sayıp döktüm isteklerimi.
Nasıl dile gelip cevap vermedi ya da pılıyı pırtıyı toplayıp hemen ortamdan kaçmadı anlamadım doğrusu.