Yine gemideyiz ama bu defa yolculuğumuz kısa sürecek.
2,5 saat sonra Helsinki de olacağız. Çünkü Tallinn-Helsinki arası 80 km kadar.
Baltık Denizi ni aralarına almış bu iki şehir her anlamda birbirinden son derece farklı.
Tercihimiz daha önce indirim kuponu edindiğimiz Viking Line oldu.
Kontroller için sabah erkenden limanda olmamız gerekti. Finlandiya da alkol tüketiminin fazla oluşu hükümetlerini yeni tedbirler almak zorunda bırakmış. Böylece konan vergilerle alkollü içecekler oldukça pahalı hale gelmiş. Tallinn, özellikle gemilerdeki Duty Free ler ucuz içki almaya gelen Finlilerle dolup taşıyor. Öyle şişelerle de değil genç yaşlı hepsi ellerinde kasalarla dolaşıyor.
Anlayacağınız bizim gibi seyahat amaçlı gidenler oldukça azınlıktaydı ve herkes bir yer bulup uykuya devam etme derdindeydi.
Haziran sonunda hava güvertede durulamayacak kadar soğuk olduğundan biz de kendimize kapalı bir mekan seçtik.
Biraz dolaşıp bir kahve içimi zaman da geçince
Helsinki ye yaklaştığımızı yine sağımızda solumuzda neşeli oyuncaklar gibi bitiveren adaların varlığından anladım ve sabahın sisi içindeki bu küçük adaların fotoğrafını akşam dönüşümüzde yine çektim.
Bakın :) Sis hayal ettiriyor, ışık gerçeği sunuyor her zaman.
Limandan şehir merkezine yürürken solunuzda deniz, sağınızda tarihi binalar size arkadaşlık ediyor.
Dönüp baktığımızda görünen budur.
Uzaktan bu kocaman dönme dolap göz kırpıyor. İyi ki çalışmaya başlamamış.
Kabinlerden biri VIP miş. dikkatli bakarsanız buradan bile fark ediliyor.
Bir de bu var! Çocuklar çok istekliydiler ama " cesedimi çiğnersiniz" dedim.
Bu arada gittiğimiz gün bayram olduğundan tatildi ve müzeler mağazalar hatta kafeler bile kapalıydı.
İlk ziyaretimiz Rus mimar tarafından 1868 de yapılan Uspensky Katedraline oldu.
Dışından baktık dolandık çıktık.
Deniz kenarında her gün sabahtan kurulan ve öğleden sonra yerinde yeller esen bu tezgahlara uğramadan olmazdı elbette.
Hemen her yerde olduğu gibi takılar, magnetler, çantalar küçük tezgahlara dizilmişti.
Diğer Baltık Ülkelerinden farklı olarak Helsinki de geyik boynuzundan yapılan çokca aksesuar vardı.
Karşıdaki tezgahta satıcı da alıcı da Türk olunca onlara Kuzey Kutbunda rastlamış gibi sevindim :))
Pazarın hemen karşısında turizm bürosu vardı ve uğramadan hayatta olmazdı.
"Helsinki dendiğinde herkesin ilk aklına gelecek yapı fotoğrafta gördüğünüz Helsinki Katedrali'dir. Görkemli ama bir o kadar da sade tasarlanmış bir lüteriyen katedralidir. Finlandiya'nın tarihinin çok eskilere dayanmaması ve bu topraklarda Rusların zaman zaman hakim olması bu katedraldeki Rus havasını bize biraz olsun açıklıyor "
diyor bir sayfada.
Kilisenin küçük sevimli bir hatıra eşya dükkanı ve önünde iki masadan oluşan kafesi var.
Sonra, ben haritada gördüğüm tren garına gitmek istedim çünkü gar binaları her şehirde güzeldir değil mi?
İşte girişi,
peronları
o da ne! İki katlı tren :)
Caddeler tatil nedeni ile nereyse ıssız derken böyle renkli tiplere rastladık.
Bilmiyordum yeni akımmış, insanlar sevdikleri roman kahramanları ya da çizgi roman karakterleri kılığında geziyorlarmış canları istedikçe. Bu şeker kıza daha sonra başka bir yerde yine rastladım.
Bu araçlar şehri yürüyerek keşfetmeye üşenenler için biliyorsunuz.
" hop-on hop-of "
Arkamda görünen yapı tamamen ahşaptan yapılmış tüm inançlara açık bir şapel.
Kampin Kapelli diğer adı ile " Sessizlik Şapeli" Dünya Mimarlık ödülünün sahibi bu ahşap dev yapı.
Yanındaki insanlarla orantıladığınızda gerçek boyutunu tahmin etmek mümkün.
Bu defa yavaş yavaş geziyoruz şehirde. Stockholm de o kadar yorulduktan sonra Helsinki gezisi parka gitmek gibi geliyor bana. Burası daha küçük bir şehir zaten.Vaktimiz de çok.
Dönüş için gemimiz akşam dokuz da demir alacak limandan.
Şimdi dinlenme zamanı.
Doğal Tarih Müzesi'nin yanından geçip gidiyoruz çünkü o da kapalı :(
Yol boyunca yine kapılar,
Yine tabelalar...
Ve heykeller...
Yemeğimizi yemek ve dinlenmek için bu güzel göl kenarını seçtik.
Şehrin caddelerinde göremediğimiz kalabalık burada spor yapıyormuş meğer.
Estonya da gül mevsimi demiştim ya. Hani toplayıp reçelini bile yapmıştım.
Burada göl kenarında da buldum harika kokulu Baltık güllerini.
Devasa yapraklı bu bitki nedir bilmiyorum. Bunlarla dolma sardığınızı düşünsenize :)
Kaya Kilise ye gitmek üzere yola koyuluyoruz.
Vitrinlerden birinde bu şık hanımı görüp Fiamma'nın kulaklarını çınlatıyorum.
Kış aylarından alttan ısıtmalı caddelerde sık sık bu bisiklet parklarını görmek mümkün.
İnsanların sadece aklına değil gözlerine de sokmak için.
"Bir arabanın kapladığı alana kaç bisiklet sığıyor" demişler.
Bakın daha önce gördüğümüz şeker kız kendine aynı masaldan arkadaşlar bulmuş.
Kanallar boyunca çok sayıda ve modelde tekne vardı.
Burada araba sahibi olmak gibi bir şeymiş tekne sahibi olmak.
Şimdilik bu kadar.
Helsinki yi anlatmaya bir sonraki yazıda devam edeyim olur mu?
Çok uykum geldi :(
Ne güzel anlatıyordun nereye böyle hemencecik?
YanıtlaSilNeyse yarın devam edersin dinlen güzelce.
Her sözcüğünden keyif aldığım anlatımını destekleyen görsellerini büyüterek görebildim . Şekerim unutma senin takipçilerinin çoğunluğu artık yakını görmede zorluk çekiyor 😉
Blog yazarı da öyce cancağızım, merak etme :)) Yazıları istediğim oranda büyütemedim. Ya kocaman oluyorlar, ya da böyle.
SilUzun anlatımları çok sevmiyorum. Aslında gizli betimlemelerle galiba kendime yazıyorum ben. Fotoğrafları seçmek çok vaktimi alıyor. Şöyle ki, çocukların telefonlarındakiler ve benim çektiklerimi aynı dosyada topladım. Ay, en güzeli olsun. Diye diye. Sonra da samanlıkta iğne arıyorum.
Bu yazı 4 saat falan sürdü inanki. Hikaye yazar bititrir insan haniyse.
Bir hayır sever benim şablona el atmadıkça bizde gözlükler fora!
Yaz günlerinde kuzey ülkelerini gezmek çok keyifli, oh serin serin :)
YanıtlaSilKapı fotoğraflarında bordür yaptırıp duvara yapıştırmalı.
Şeker kız pek şeker :)
Daha öyle çok kapı fotoğrafı var ki Handan. Bordür apartmanı dolanır :)
SilŞeker kıza geçtiği yerde bakan bir bendim, bir de Japon turistler.
Hatta fotoğrafı çeken sadece bendim. O da çaktırmadan, ayıp olurmuş.
Hani ben pazarda elimde çekçek arabam, altımda eski kot, üstümde efil gömlek dolaşırken biri benim fotoğrafımı çekse.. Aynen o durummuş.
İyi de ben masaldan çıkmadım ki. İleride de masal olmam büyük ihtimalle değil mi ama?
Olsam olsam masal anlatan bir babaanne olurum. ( hadi inşAllah diyelim )
Deevam et bence çok iyi geldi.
YanıtlaSilTRT'ye Gezi-Belgesel sunucu aranıyormuşşş.diye duydum.
Her şeyi ayrı ayrı çok güzel özetlemişsin,tarihlerinin kıymetini bilenler sonuç ortada,duyarlılıkta,bisiklet ve park konusu,masal adaları gerçekten çok güzeller.
Am en güzeli masal kahramanları kostümlerle gezme,tam benlik
ben olsam Peter Pan havasında zıplar gezerdim oralarda.
tekrar ellerin dert görmesin.Tekrarı yeni limanlara nasip olsun inşallah.
Bu kadar gezip dolandıktan sonra ben Danimarka da hani deniz kenarında, kayanın üzerinde oturan deniz kızı var ya... İşte o olayım diyorum Merihcim.
SilSıkılırsam oturmaktan, fotoğraf çektirmekten hooop denize :)
İyi de bir de bunun kışı var di mi?
Deniz kızları da üşür mü acaba?
Gezelim görelim durumu benim için dünyanın en kolay, zevkli işi olurdu gerrçekten. Burada da adım "rehber" zaten :)
Hiç bir yere hazırlıksız gitmem. Nereye gidiliyorsa, nedir, ne değildir, tarihi, kim yaptı, yemekleri, ne alınır..... Bak coştum gidiyorum. Biri durdursun beni allasen !
Ne güzel anlatmışsın adaşım bizde senin sayende görmüş olduk...teşekkürler...
YanıtlaSilseni burada her gördüğümde gülümsüyorum ben :) Bu yüzden ben teşekkür ederim adaş!
SilYAAAAAA SÜPERRRRR HAYALLAERİMİ GERÇEKLEŞTİRİYORSUNUZ,İMRENİYORUM BLOĞUNUZA BAKINCA İYİ TATİLLER BOL EĞLENCELER :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim Sevda. Hayat sürprizlerle dolu hiç ummadığınız bir anda siz de gidiverirsiniz belki kimbilir :)
SilDileyin olsun değil mi.
Sevgiler.
Günaydın Tülin Hanım :)
SilTabi ki dediğiniz gibi imkansız diyew birşey yoktur,kısmet vardır bekliyoruz nasip olacağı günü
Sevgiler
Ne güzel anlatıyorsun Tülin abla.Helsinkiyi de keyifle dolaştım seninle..
YanıtlaSilFiziken de olur inşAllah Nazanım :
SilSessizlik Şapeli'ne bayıldım Tülin Hanım. Ne kadar anlamlı. Müzelerin kapalı olması fena olmuş. Helsinki-Tallinn arası 1,5 saat sanıyordum, 2,5 saatmiş meğer.
YanıtlaSilMüzeler açık da olsa böyle kısa gezilerde ziyaret edemiyorum Sezercim. Her vitrin önünde okuyan, fotoğraf çeken benim gibi birine zaman yetmiyor sonra :(
SilBiz kısa sürede gitmişiz aslında. Havanın ve denizin durumuna göre 3 saat de sürebiliyormuş.
Sanırım seneye siz de oralarda olacaksınız. İçimden bir ses öyle diyor :))
o adacıklara bayıldım keşke daha çok fotoğraf çekseydin diye geçti içimden. ama biliyorum, çok zor işler bir dünya fotoğraf çek ayır düzenle anıları hatırla yaz. benim kolombiya dan daha yazamadığım en az üç postluk fotoğraf var. devamını merakla bekliyorum.
YanıtlaSilNeydi bizim kulübün adı arkadaşım?
SilYine çok beğendim fotoğrafları.Hava da çok güzelmiş şansınıza...
YanıtlaSilŞimdi bir asır geçti sanki üzerinden Esra'cım.
SilGezmek gibisi var mı :))
YanıtlaSilYok !
Sil