30 Mart 2017 Perşembe

Kafe Borges - Kale - Hacı Bayram - Ulus


Dostlarla uzun zamandır dışarıda bir yerlerde buluşmamıştık, yoksa küçük, büyük  bahanelerle sık sık biraraya geliyoruz çok şükür. Hem birlikte vakit geçirmeyi, 
hem de o bildik yerleri çok özledik. Genelde rota belirleyici olarak, bu defa farklı bir mekan olsun dedim. Daha geçen yıl harabe halinde olan, şimdilerde çok az tadilatla hayatımıza karışan 
Pilavoğlu Han daki, Kafe Borges'i ne vakittir gözüme kestirmiştim.


Dokusu, kokusu, orta yerde yanan kuzine sobası ile "İyi ki gelmişiz" dediğimiz bir yer oldu.


Etrafında çok güzel dükkanlar var.


İşte güzel vakit geçirmenin gözlere yansımış hali!
Ben, Dilek ve Nazan.  Ankara yı benim için güzel kılan bu güzel insanlarla 10 yıl çoktan geride kaldı.
Nice 10 yıllara inşallah.



Hanın iç avlusu. Orta yerde masalar, sandalyeler. Esnaf, gelen gidenle sohbette.


Plastik doğrama ile yer değiştirmemiş kapılar, pencereler, yerlerde eski taşlar, duyanlar için 
çeşit çeşit hikayeler anlatıyor sanki.






İşte, Han'ın gerçek sahipleri :)


Resim atölyesi



Ahşap el emeği ürünler, keçeler, takılar.
Bu günü avucunuzda tutabilmenizi sağlıyor.





İki adım sonrası, Kale... Bahar güneşinde yine çok güzel






Sonra Hacı Bayram.





Akşamın alacasında demli çaylar, sıcacık simitler.


Dönüş yolunda Dilek'in önerisi ile ziyaret ettiğimiz Jülian sütunu ya da Belkıs Minaresi.

 Sütün 362 yılında Roma İmparatoru Julia'nın Ankara 'ya ziyareti onuruna karşılık dikilmiş. 
15 metre yükseklikte ve kendine özgü bir mimari yapı. Evvelden Taşhan’ın yanında imiş, 1934 yılında, Valilik Binası önündeki bugünkü yerine nakledilmiş.

Yakınından geçip gittiğimiz, günlük koşturma içinde göremediğimiz ne çok şey var etrafımızda değil mi?

*************

Bu uzun yazıyı yine Borges ile, onun en bilinen şiiri ile bitirelim.


ANLAR


Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, 
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi 
Ciddiyetle yapardım. 
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim bir çok yere giderdim. 
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. 
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. 
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. 
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. 
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. 
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan, 
Gitmeyen insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. 
Eğer yeniden başlayabilseydim, 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. 
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, 
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. 
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum... 
ÖLÜYORUM...

Jorge Luis Borges

*************

Size şimdiden uzak yakın demeden gezmeli, hiç değilse simitli çaylı ama mutlaka arkadaşlı dostlu
bir hafta sonu diliyorum.

SEVGİMLE


Hay Allah!
Bu da nereden geldi?
A, evet... Son gittiğim müzikal'in afişi. Gelip kurulmuş sayfa sonuna.

Sanat'ı Unutma! der gibi.

Unutmam, unutmam :)) Siz de unutmayın, olur mu?



23 Mart 2017 Perşembe

Sevgi Battaniyesi - Burada Olmadığım Günlerde Çok Çalıştım






Çok çalıştım, ördüm, diktim, yapıştırdım ve de gezdim :)
Önce ürettiklerim dedim, bu fotoğrafları buldum. Bazen yaptıklarımı fotoğraflamayı unutuyorum da.

Kapı çelenkleri yaptım böyle. Keçe dolgulu figürleri Merih'im yollamıştı Afyon dan.
Kapı çelenkleri kermesler için yapıldı lakin buradan görüp beğenenin de adresine gönderebilirim. Haberiniz olsun dostlar!

( yazışmak için; tlnbozkoyunlu66@gmail.com )

Bu ürettiklerimin geliri sadece tekerlekli sandalyeler için kullanılıyor.

Bu yıl da epey bir tekerlekli sandalye aldık doğrusu :))
Zaten aldıklarımız akülü olanlardan değil. Bunlar için bile dernekte uzun süre sıra bekleyenler olduğunu düşünürsek, listedekilerin gerçek ihtiyaç sahipleri oldukları kesin.

Sandalyelerimiz yine Türkiye Engelliler Derneği aracılığı ile sahiplerini buluyor.

Anlaşmamız üzere her defasında en az 5 er adet sipariş verip, biriktiriyoruz
Arada düzenlenen gecelerde derneğe teslim ediyoruz.
Ayni gecenin sonunda salon boşaldığında sahipleri gelip yetkililerden teslim alıyor.



Bu sevimli penguen yeni doğacak bir kız bebek için yola çıktı bile :)






Hangi kuzunun evinin kapısında gelenlere "mee" diyecek bakalım?





 **********




Karlı İstanbul günlerinde yapmıştım bu motifleri
Promosyon bir şalın tam arka ortasındaki reklam yazısını kapatmak için.
Şimdi daha sıcak tutacak :)


*******


 Bir parça otantik dokumaya biraz dantel... Örtü oldu masama.

 *********


Bu ciciler sevgili Sultan, Bahar ve iş yerindeki arkadaşlarından gelmişti.
Nasıl güzel şeyler görseniz! Nasıl özenle hazırlamışlar tek tek.
Buradan kocaman sarılıyorum her birine, öpüyorum gül yanaklardan.
 Bana yaptığım işin nasıl güzel bir şey olduğunu tekrar hatırlattıkları için minnet duydum.


Sevgi Battaniyesi ni bilmeyen kaldı mı, bilmem.
Ben burada uzun uzun anlatmayayım da, bilmeyen bir baksın sayfalarına.
Ankara lı harıka kadınların, inanılmaz çabası ile yürüyen bir sosyal sorumluluk projesi.
İlkeleri;
Yeni doğan hiç bir bebek hastaneden annesinin şalvarına ya da çarşafa sarılıp çıkmasın.

Çıkmasın bence de !



Geçenlerde yenidoğan şapkaları istemişlerdi.
Ben de bu minikleri ördüm.


Yeleklerin içinde yılbaşı etkinliğimizde gelen de var, 90 yaşındaki Rüveyde Teyzemin ördükleri de.


Mini mini pijama takımları, tulumlar, patikler.



 Şimdi hepsi Sevgi Battaniyesi'nde.

Geçen yıl da iki kez gönderi yapmış sizinle bir türlü paylaşamamıştım.
Galiba birini fotoğraflamamış, diğerininki de bulamamıştım.

Şimdi sayfalarından bulurum belki, bugün sabahımı Bulut Gölgesi'ne ayırdım nasılsa.
Ben buraya gelmeyince boynunu büküyor sanki :(


Buldum :))
Benim, Güler'in, Güneş'in, Dilek'in ve Nazan'ın küçük çabaları,
böyle kocaman sevgi dolu bir paket olmuştu

******

Son bir şey:

Bir önceki paylaşımıma gelen değerli yorumlarımıza cevap yazmadım, yazamadım.

Yazılabilecek ne varsa, saklanmış bir yerlere ben bulamadım.

Gönlünüzce ve hayırlı bir gün dileğimle, sevgimle.





3 Mart 2017 Cuma

Bilmek istersin diye yazıyorum

Ne çok zaman oldu sen gideli. Yine de bir hayal olmadı yüzün, gülüşün baba.
Capcanlı, bugün de hayatımın içindesin sanki.

Bir bilsen neler oldu yokluğunda. Hoş, biliyorsundur ya, yine yazayım, anlatayım istiyorum.

Sensiz yıllarda çocuklar büyüttüm baba. Bilirsin işte, insan hayattaki başarısı yada  başarısızlığı sayıyor evlatlarının nasılını.

Büyük olan selvi boylu, yosun gözlü bir fidan...Sakin, bilgili, bazen hırçın ama her daim güvenli bir liman bana. Aklı fikri hepimize yetiyor maşallah! Otursan yanına bir sürü bilmediğin yeni şey öğrenirsin. Bu durum bazen canımı bile sıkıyor, ne yalan söyleyim! Senin hafızan çöplük mü? diyorum ona.

Küçüğüm sarışın, esprili, gülen yüzlü, müziğe yatkın tam bir Balkanlı. Sevgisi dışında, öfkesi içinde bir yakışıklı. Sırdaşım, gönüldaşım.
Şimdilerde benim seni sonsuzluğa uğurladığım yaşta.

Uğurlamak demişken baba,
Sensiz yıllarda şehirler, evler, insanlar geçti hayatımdan. Lakin senin gibi biri  hiç uğramadı bana.

Hani anason kokulu sofraların başında, bazen gazetenin şiir köşesinden, bazende ezberinden annem için şiirler okurdun.

Şarkıları, şiirleri, şairleri, senin sesinden. seninle sevdim ben babam.

Hani duygularını o güzelim sesinle söylediğin şarkılarla anlatırdın ya. Bugün bile güldürür beni anneme kırıldığında mırıldandığın, malum şarkının ''Aşk gibi,sevda gibi huysuz ve tatlı kadın ''diyen bölümü.

Senin en sevdiğin olmak ne güzeldi baba!

Küçücüktüm, kahve yapmayı öğretmiştin bana. Çarpım tablosunu, sahilde kumla bulaşık yıkamayı, tavla oynamayı, kürek çekmeyi,balık tutmayı da... Annem abilerimin peşinde yoruldukça, beni senin yayına katardı hafta sonları. Ben her defasında birlikte yeni bir maceraya atıldığımızı düşünür, sevinirdim. Çoğu zaman balığa çıkardık, tertemiz dereler, minik şelale gölleri bulurdun sen.
Hadi itiraf edeyim, kayaların altından solucanları elime alıp kibrit kutusuna koyarken korkardım aslında biliyor musun?

Gün ağarmadan yollara düşmenin güzelliğini senden öğrendim. Her şeyi bırakıp kızıl gökleri, ağaçları, çiçekleri, şekil şekil bulutları seyretmeyi, bir köy çeşmesinin şarkısını dinlemeyi de.

 Benim bebekliğimle bahçeye gelen " Alaca " olmasaydı yine sever miydim hayvanları bu kadar? Teko yu eve alması için göz kapaklarım şişene kadar ağladığımda annemi ikna etmeseydin?

Her yıl teşekkür, takdir getiren abim, lise son sınıfta tiyatrocu olup 9 zayıflı karnesi ile karşına geldiğinde, "benim oğlum bunları verir, üniversiteyi de kazanır" deyip elinin ucu ile o kağıt parçasını masaya atışın... O sonbahar abimin tıpkı senin söylediğin gibi üniversiteli oluşu...Bunlar için sana nasıl minnettarım anlatamam baba.

Dedim değil mi? Senin gibi biri olmadı hiç.

"Üzüldüğünde ağlayan, sevdiğine sarılan, uzun saçlarımı sabırla tarayan bir babam vardı"
Diye anlatıyorum çocuklarıma seni.
Üzüldüklerinde göz yaşlarını cesurca akıtabilsinler istiyorum. Sevdiklerine hep kocaman sarılsınlar. Güldüklerinde gözbebekleri gülsün, en çok kızdıkları zamanlarda intikamları kısacık küsmeler olsun. Kötü şeyleri hemen unutsunlar, güzellikleri uzun uzun yaşasınlar, yaşatsınlar istiyorum.

Hatırlıyorum, yaz tatillerinde akşam vakti sen sokağın başında göründüğünde, mahallenin bütün çocukları benden önce karşılar, cebinden çıkacak rengarenk şekerleri, bozuk paraları beklerlerdi.
Sen, her birinin terden yol yol ayrılmış saçlarını okşar, yaralı dizlere eğilip bakardın.
Ben merdivenlere oturur beklerdim ellerim çenemde.

Herkese gülümserdin gülümsemesine de, yine de beni görünce aydınlanırdı o güzelim yüzün.

Sahi, ne güzel gülerdin baba. Yemyeşil, sıcacık, kocaman gülerdin.

Yıllar sonra bilmek istersin diye yazıyorum;

Çocuk yüreğimi ısıtan o  ışıklı gülüşün, şimdi yürüdüğüm yolları, tuttuğum elleri aydınlatıyor.

Nurlar içinde ol babam.

Seni bugün, bu yaşta, hala, çocuk kalbimi dolduran, pırıl pırıl bir coşku ile seviyorum.


                                                                                                          imza: kızın


Bu mektup, bu kitabın sayfaları arasından alındı.
Bir iki satır çıktı, bir ikisi eklendi.

İlk yazdığımda, hiç unutmuyorum, verilen süre dolmuş, katılmamı isteyen arkadaşıma "yazmadım" demiştim. Yazmamıştım...  Bir sabah güneş doğuyordu.. Hiç uyumadığım zor bir gecenin sabahında klavyenin başına oturup bu satırları sıralamıştım. Bittiğinde ağlıyordum.
Dönüp baksam, bir kere okusam göndermezdim belki de.
Olduğu gibi, bastım tuşa, yolladım. Bir kaç saat sonra cevap geldi.
"Bu sabah beni ağlattınız " diye. Karşılıklı bu duygu geçişini hiç unutmam.

Sonra  geliri kız çocuklarının eğitimi için kullanılacak olan bu anlamlı kitapta yerini aldı. 
Bana da güzel bir anı oldu.
Ve,
bugünlerde doğum günü olan babam için tekrar burada yer alsın istedim.

Babasını erken yolculayan bütün kız çocukları için...