29 Ekim 2018 Pazartesi

Cumhuriyetimiz 95 Yaşında




Nasıl anlatılır bu kalbe sığmayan şükran?

"Biz iki Mustafa'yı çok sevdik. Biri Muhammed Mustafa s.a, Diğeri Mustafa Kemal"




tulinsthimbles da da kutladık :)
Cümle alem görsün dedik.




22 Ekim 2018 Pazartesi

Bu Şenlik Kelebek Çocuklar Yararına


Böyle günleri anlatamıyorum ki ben.
Oysa havadan sudan bahsetmekte üzerime yok değil mi :)

İşte bu yüzden bir dolu fotoğraf paylaşıyorum şimdi sizlerle.
Güzel insanların ellerinden dökülen bunca güzelliği o karelerden görün diye.


Hay Allah! İlk fotoğraf benden oldu, olmadı.
Atlayın siz bunu iyisi mi, atlayın :))





Evet, seçmek zor Fatih Bey :)


Şenlik işlerini başıma saran, beni keşfeden (!), sonra teşvik eden ve hep böyle güzel bakan Müzoş'um.


Bahar'ım halasını da kapıp getirmiş. Ne de iyi etmiş!
Böyle yüreklerle çoğalmak ne güzel.



Her şey emek, göz nuru, sevgi ürünü.
Amacımız zaten öyle güzel ki.
Anlatacağım inşallah bağışımız hayata geçtiğinde.




Sadece hanımlar mı? Haklarını yemeyelim beyler de çok güzel işler yapmışlar.
Yine de bir tevazu, bir tevazu... Bakmayın böyle güldüğüne ama. İstek üzerine oldu bu :)










Dolunay'cığmın yakışıklısı grubumuzun yaş ortalamasını aşağı çekenlerden.


Hep böyle gülün siz e mi :)


Müzoş dikmiş, Tuncay Hanım giymiş.
Bu kadar mi bütünleşir insan kostümü ile ? Bir de güzel Çerkes yemekleri yapar ki... off...



Bunca zerafet ve emeğini yanında taşıyıp İstanbul dan gelen Zümrüt Hanım.
Hatları gönüllere nakşetmenin bir yolu var mıdır acaba? 
Varsa eğer, bence ancak siz biliyorsunuzdur nasılını.


Nasıl mutluyum, nasıl bir yük kalkıyor yüreğimden her şey  hayırlısı ile bittiğinde.




Yine ters iş yaptım.
Teşekkür başta, davetiye sonda :))
Ne gam!
Bazı zarif takipcilerim, benim tarzım olduğunu söyleyip avuturlar beni nasılsa.


Yeni bir haftanın ilk gününde içinizi ısıtacak bir paylaşım olsun istedim.
Sevinci, huzuru sizin de doyasıya hissettiğiniz, yaşadığınız günleriniz olsun.

sevgimle

(  Daha öncelerde de biz böyle cici işlerin içinde olduk.
Öyle sevdik, öyle sevdik ki hatta hepsini bir başlık altında topladık.
İnanmazsanız buraya bir TIK TIK :)  )


************

Açıklık getirmek isterim ki;

* Ülkemizde "Kelebek Hastalığı" diye bilinen  " Epidermolizis Bulloza" hastalığı ile ilgili bir kaç dernek faaliyet göstermekte. Bizim kendileri için bağış yapmak üzere yola çıktığımız Bursa da faaliyet gösteren, kendisi de bir Kelebek Çocuk annesi olan Nur  Özel Hanım'ın canla başla çalıştığı dernek. Bunu özellikle burada açıklamak istedim. Kendisini ve yaptıklarını sosyal medyadan takip edebilir, isterseniz sizin de neler yapabileceğiniz konusunda bilgilenebilirsiniz .


* fotoğraflar sahiplerinden izin alınarak paylaşılmıştır.
Tek tek her birinin altına isimlerini, sosyal medya adreslerini yazmasamda,
olur ya beğendiğiniz bir ürün olursa bana belirtin lütfen.
Sizi buluşturmak beni çok, çok sevindirir.




16 Ekim 2018 Salı

Geldim, Geldim de Ne oldu?


Hani romanlarda falan olur;
 " yüzünde acı bir tebessüm ile duygularını gizliyordu" diye tabir edilir durum. İşte bu halim o duygunun görüntüye dönüşmüş şeklidir arkadaşlar.



Gitmeye gidemez, dönmeye dönemez bir halim var benim son yıllarda.
Yine de sayılı günler geçip gidince, ben de denize, 


bahçemize,


taşlara, kuşlara, Kaz Dağlarına, zeytin, çam ağaçlarına, deniz canlılarına,


hatta cansızlarına


bir sabah veda ettik.


Ankara nemli gözlerle karşıladı beni diyebilirdim ama doğrusu üşüttü hemen güneşe alışkın bünyeyi.


Ev boş sanıyordum ama bakın beni bekleyen biri varmış.
Hoş buldum :)


Sabah uyanıp penceren bakınca, bozkırın bizim siteye düşen payını buldum bahçede.
Her ay külliyetli miktarda ödediğimiz aidatlar ne oluyor ? demek için yönetimin yoluna düşesim geldi, gözlerim yaz boyu bunca yeşile alıştıktan sonra.


Gitmedim....Kızgınlığın verdiği o enerji ile Küçüğün odasını temizledim,


Sadece bir gün sonra kendimi Milli Kütüphane de buldum.


Yazlığa gitmeden yarım bıraktığım kitabımdan okudum bir bölüm.
Yara-Mehmet Rauf
Neredeyse tamamı diyaloglardan oluştuğundan mıdır, nedir?  Sonunda radyo tiyatrosu kıvamında bir şey çıkacak ortaya sanırım.



Sonra bir toplantı, bir koşturma... Yok yok TBMM de değil.
Kağıt çanta ile hava falan da olmaz ki. Denk gelmiş :) 


Yine akşamın çabuk olduğu, karanlığın ve serinliğin hemen düştüğü günlere geldik.

Kim icat ettiyse iyi etmiş şu kahve makinesini.


Ne yapıyorsun? diye soran arkadaşım için çekmiştim bu halimi.
Hasta mısın? diye sorunca, acile böyle pespembe giden ben yaşta birini hangi doktor ciddiye alır acaba? demiştim.

İşte arkadaşlar, geldim.
Geldim ve yokluğumda buraya yazamayışımın acısını kendimden çıkarıyorum.
Yani;
Saçma sapan, akılıma gelen gelmeyen, fotoğraf niyetine çektiğim ne var ne yok hepsini paylaşarak.

Ohh... Biraz rahatladım mı ne?





14 Ekim 2018 Pazar

Ayvalık Antikacıları




İyi ki gelmişim dediğim Ayvalık da pasajın adı benim içeriye süzülmeme yetti.
Kocaman paralarla opalinler, Bavyera kristalleri falan alabileceğimden değil de... 
Ne bileyim seviyorum geçmiş zaman tanıkları ile birlikte olmayı. Galiba onları toplayan, dizen, hepsinin hikayelerini bilen sahiplerini tanımayı daha çok :)


Tıpkı Bayan Maria gibi. Maria tatlı, tombul Gürcü bir kadın.Her objeyi kendi seçmiş, toplamış, getirmiş. Kocası Türkmüş. Fotoğrafının çekilmesini istemedi, ben de ısrar etmedim elbette.


Bu güzel yer ona ve eşine aitmiş. Biraz bilgim, biraz da koleksiyonerliğim mi etkiledi nedir?
Çalış sen burada, ne iyi olur. Dedi. Ben de içimden aynı şeyi söylemekle birlikte sadece teşekkür ettim. Tamam bazen tutuyor garipliğim, düşüyorum yola ama ... yok benim henüz prangalarımın tamamı kırılmamış arkadaşlar.


İşte bu duvarda beni uzun uzun konuşturan "dikiş yüksükleri"
Eh, bileyim bir şeyler değil mi? Bendekiler 1000 e yaklaştı söylemesi ayıp :))


Başka,


başka,


daha daha başka,


bir dolu dükkan.
Çok gezdim, çok dolaştım ve yoruldum.


Yemek için bir yer ararken bu bahçenin sağ yanındaki binalardan birinde bir açık kapıdan içeri
"kolay gelsiiin"le girdim.


Ankara dan bilirim, böyle dükkanlar Ulus da çok vardır ve tabiri caiz ise "eskici"dir.
Yani tam benlik! Aralarında her zaman istediğiniz gibi bir parça bulamasanız da "A! bu annemde vardı yada bu ne işe yarar?" diye sorup bilgilendiğiniz , duygulandığınız parçalara rastlama ihtimaliniz yüzde bir milyondur. Yukarıda görülen Yakup Bey, buranın sahibi. Ve burası öyle dükkan mükkan değil resmen adamcağızın mülkü imiş :)
 İyi de ben ne bileyim canım. Demir kapının parmaklıkları arasından bakıyordum, tam karşı duvarda yine bir kapı ama bu denize açılıyor. İçeride de bu eşyaları görünce daldım içeri. Önce kapı üzerinde tabela falan var mı diye baktım, yoktu. Olsundu. Böyle bir yer ancak ticarethane olurdu. Yok öyle değilmiş. Neyse ki müthiş bir akıl, inanılmaz bir bey efendilikle karşılaştım içeride. Türkiye'nin ilk makine üreticilerinden biri imiş Yakup Bey. Hatta ilk torna tezgahı, yorgun argın yemyeşil duruyor bir kenarda hala. Şimdi torunlarına istedikleri oyuncakları bunca malzemelerden seçtikleri ile farklı bir yorumla yine bu tezgahta yapıyormuş.


Onun ellerinde boynuz böyle güzel bir balık olmuş. Bana da sorup durdu.
Bu nedir biliyor musun? diye. Bildim, bildim hepsini :) Ben de az eskici değilim zaten.


Bu güzel tekne de her aksamı ile onun eseri imiş.
Ben de bir tekne yapsam böyle balık ağzı ve dişleri boyardım üzerine dedim :)
İşi var dedi. Dün geceki fırtına biraz hasar vermiş de.


Deniz yönünden bakınca bahçesi böyle küçücük bir yer.
Yan tarafta bir de dut ağacı vardı çıkmamış bu karede. Utanmasan altına bir sandalye atabilir miyim? diyeceğim bir ağaç.

*********



Yol üzerinde Burhaniye de Uçak Restoran'ı da gördüm.
"Uçak zaten içinde yemek yenen bir araç, farkı olsa olsa bunun tekerleklerinin yere temas ediyor olmasıdır " diye düşündüm. Yalnız şöyle bir şey var, yirmili yaşlarımda "uçaklardan uzak dur" diyen el okuyucusu biri yüzünden geliştirdiğime inandığım fobimi daha önce kafama neredeyse bir şişe pasiflora dikmeden kendisini görseydim. İçinde oturur, yemeğimi yerken korkumu da yenerdim belki... A! Ne çok yazdım ya :)

Bakın "sizi özledim" derken doğru söylüyormuşum değil mi?