İyi ki gelmişim dediğim Ayvalık da pasajın adı benim içeriye süzülmeme yetti.
Kocaman paralarla opalinler, Bavyera kristalleri falan alabileceğimden değil de...
Ne bileyim seviyorum geçmiş zaman tanıkları ile birlikte olmayı. Galiba onları toplayan, dizen, hepsinin hikayelerini bilen sahiplerini tanımayı daha çok :)
Tıpkı Bayan Maria gibi. Maria tatlı, tombul Gürcü bir kadın.Her objeyi kendi seçmiş, toplamış, getirmiş. Kocası Türkmüş. Fotoğrafının çekilmesini istemedi, ben de ısrar etmedim elbette.
Bu güzel yer ona ve eşine aitmiş. Biraz bilgim, biraz da koleksiyonerliğim mi etkiledi nedir?
Çalış sen burada, ne iyi olur. Dedi. Ben de içimden aynı şeyi söylemekle birlikte sadece teşekkür ettim. Tamam bazen tutuyor garipliğim, düşüyorum yola ama ... yok benim henüz prangalarımın tamamı kırılmamış arkadaşlar.
İşte bu duvarda beni uzun uzun konuşturan "dikiş yüksükleri"
Eh, bileyim bir şeyler değil mi? Bendekiler 1000 e yaklaştı söylemesi ayıp :))
Başka,
başka,
daha daha başka,
bir dolu dükkan.
Çok gezdim, çok dolaştım ve yoruldum.
Yemek için bir yer ararken bu bahçenin sağ yanındaki binalardan birinde bir açık kapıdan içeri
"kolay gelsiiin"le girdim.
Ankara dan bilirim, böyle dükkanlar Ulus da çok vardır ve tabiri caiz ise "eskici"dir.
Yani tam benlik! Aralarında her zaman istediğiniz gibi bir parça bulamasanız da "A! bu annemde vardı yada bu ne işe yarar?" diye sorup bilgilendiğiniz , duygulandığınız parçalara rastlama ihtimaliniz yüzde bir milyondur. Yukarıda görülen Yakup Bey, buranın sahibi. Ve burası öyle dükkan mükkan değil resmen adamcağızın mülkü imiş :)
İyi de ben ne bileyim canım. Demir kapının parmaklıkları arasından bakıyordum, tam karşı duvarda yine bir kapı ama bu denize açılıyor. İçeride de bu eşyaları görünce daldım içeri. Önce kapı üzerinde tabela falan var mı diye baktım, yoktu. Olsundu. Böyle bir yer ancak ticarethane olurdu. Yok öyle değilmiş. Neyse ki müthiş bir akıl, inanılmaz bir bey efendilikle karşılaştım içeride. Türkiye'nin ilk makine üreticilerinden biri imiş Yakup Bey. Hatta ilk torna tezgahı, yorgun argın yemyeşil duruyor bir kenarda hala. Şimdi torunlarına istedikleri oyuncakları bunca malzemelerden seçtikleri ile farklı bir yorumla yine bu tezgahta yapıyormuş.
Onun ellerinde boynuz böyle güzel bir balık olmuş. Bana da sorup durdu.
Bu nedir biliyor musun? diye. Bildim, bildim hepsini :) Ben de az eskici değilim zaten.
Bu güzel tekne de her aksamı ile onun eseri imiş.
Ben de bir tekne yapsam böyle balık ağzı ve dişleri boyardım üzerine dedim :)
İşi var dedi. Dün geceki fırtına biraz hasar vermiş de.
Deniz yönünden bakınca bahçesi böyle küçücük bir yer.
Yan tarafta bir de dut ağacı vardı çıkmamış bu karede. Utanmasan altına bir sandalye atabilir miyim? diyeceğim bir ağaç.
*********
Yol üzerinde Burhaniye de Uçak Restoran'ı da gördüm.
"Uçak zaten içinde yemek yenen bir araç, farkı olsa olsa bunun tekerleklerinin yere temas ediyor olmasıdır " diye düşündüm. Yalnız şöyle bir şey var, yirmili yaşlarımda "uçaklardan uzak dur" diyen el okuyucusu biri yüzünden geliştirdiğime inandığım fobimi daha önce kafama neredeyse bir şişe pasiflora dikmeden kendisini görseydim. İçinde oturur, yemeğimi yerken korkumu da yenerdim belki... A! Ne çok yazdım ya :)
Bakın "sizi özledim" derken doğru söylüyormuşum değil mi?